Rusya’nın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia, ilk kez bir Arap medya organına açıklama yaparak, Şarku’l Avsat’a özel röportaj verdi. Nebenzia, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni güç merkezlerinin ortaya çıkmasına rağmen dünya düzeninin hala değişmediğini, ancak bununla birlikte, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ve kontrolsüz göç gibi yeni zorlukların ve tehditlerin ortaya çıktığını söyledi.
Suriye’deki Rus varlığının meşruiyetini savunan Nebenzia, İran, Türkiye ve diğer ülkelerin en nihayetinde Suriye topraklarını terk etmeleri gerektiğini vurguladı. Nebenzia, İdlib’deki mevcut durumun sonsuza dek donmuş halde olmayacağının altını çizerek, Suriye’de istikrarı sağlamak için tek etkili mekanizmanın Astana formülü olduğunu belirtti. Ayrıca Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in yakın zamanda Suriye’de anayasa komisyonunun kurulduğunu açıklamasının beklendiğini dile getirdi.
Nebenzia, Rus ve Suudi liderliği arasında yoğun siyasi temasların bulunduğunu belirterek, Moskova ve Riyad’ın sadece bölgesel güvenlik konusunda değil, küresel güvenlik ve istikrar konusunda da etkin çalışma sarf ettiğini kaydetti. Rusya’nın bölgede oynadığı rol dolayısıyla Suudi Arabistan’ı takdir ettiğini ifade eden Nebenzia, Suudi Arabistan’ın bölgedeki birçok dosya ile ilgili olarak Orta Doğu ve Körfez bölgesindeki en etkili ülke olduğunu söyledi. Ayrıca Riyad’ın özellikle Yemen, Suriye ve bölgenin diğer ülkeleri ile ilgili olarak çok yapıcı bir rol oynadığına dikkat çekti.
Rusya’nın son 10 yılda süper güç olarak geri dönüşüyle ilgili konuşan Nebenzia, Libya ve Venezuela gibi dünya ölçeğindeki birtakım sorunlu dosyalara değindi.
Rusya, son 10 yılda büyük bir dünya gücü olarak ortaya çıktı. İnsanların Soğuk Savaş’a geri dönüldüğü hakkında konuştuklarını duyuyoruz. Bazıları yeni bir dünya düzenine doğru yol aldığımızı düşünüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
– İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan küresel ilişkiler sisteminin ana unsuru BM ve BM Bildirgesi’dir. Her yıkıcı savaştan sonra yeni bir dünya düzeni ortaya çıkar. Yeni bir dünya düzenine yol açacak bir nedeni düşünmek bile istemiyorum. Albert Einstein’ın söylediği gibi, “Üçüncü Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum, fakat dördüncüsü sopalarla ve taşlarla olacak.”
Geçmişte sömürge sisteminin çöküşü, soğuk savaşın sona ermesi ve buna bağlı ideolojik bölünme gibi sismik olaylar yaşandı. Ancak o zaman kimse yeni bir dünya düzenine girdiğimizi söylemedi. Francis Fukuyama’nın iddia ettiği gibi tarih sona ermedi. Elbette durumlar ve güç dengeleri değişir ve yeni güç merkezleri ortaya çıkar. Bu, BM Güvenlik Konseyi’nin reform tartışmalarına da yansıyor. Hâlihazırda yeterince temsil edilmeyen Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan ülkelerle birlikte sistematik olarak genişlemesini destekliyoruz.
Her durumda rahatsız edici olan birtakım yönelimler bulunuyor. Dünyanın artık tek kutuplu olmadığını ve tek bir baskın blok bulunmadığını idrak etmedeki isteksizlik ve yetersizlik, uluslararası hukuku savunan benzer fikirlere sahip koalisyonlar gibi çeşitli koalisyonların oluşturulmasına yönelik girişimlere yol açıyor, ancak bu koalisyonların çalışmaları tamamen görmezden geliniyor.
“Kurallara dayalı bir sistem” gibi yeni bir kavram var. Fakat bu kurallar herhangi bir yerde kabul edilse bile uluslararası toplumun geniş bir kesiminde kabul görmüyor. Ayrıca, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ve kontrolsüz göç gibi yeni zorluklar ve tehditler var. Bazı devletlere iftira atılması veya teşhir edilmeleri gibi yeni politik teknikler kullanılıyor. Böylece bir devlete yönelik dile getirilen itham, o devletin bu ithamla mahkûm edildiğine dair bir algıya yol açıyor.
Bazılarının post-truth (hakikat-sonrası) dediği bir dönemde yaşıyoruz. Bunun dışında, dünya düzeni İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana olduğu gibi kalmıştır, değişmemiştir.
Suriye, bugünün dünyasında Rusya’nın yükselişinin en açık göstergesi olabilir. Suriye savaşındaki görevi tamamladınız mı? İran, Türkiye, ABD ve diğerlerinin Suriye’den ayrılmasını bekliyor musunuz?
– Rusya’nın Suriye’de bulunuluşu bütünüyle yasal. Terörist tehditle karşı karşıya kalan meşru hükümetin talebi üzerine burada bulunuyoruz. Bu arada İran da yasal olarak burada bulunuyor. Hepimizin bildiği gibi başka hiçbir ülkeye çağrıda bulunulmadı. Suriye’de davetsiz olarak bulunan herkesin ülkeden ayrılması gerekiyor.
Suriye’deki DEAŞ örgütü her ne kadar ciddi kayıplar verse de terör tehdidi bütünüyle ortadan kalkmadı. Ülkede bir başka terörist grup var: “Kuzey Suriye’deki mevkilerini güçlendiren ve el-Nusra Cephesi olarak da bilinen Heyetu Tahriru’ş Şam.” Örgüt şu anda İdlib’de bir kale edinmiş durumda. Nitekim el-Nusra Cephesi savaşçıları, burada üslerini kurdular ve yerel makamların görevlerini devraldılar.
İdlib’deki mevcut durum sonsuza dek böyle donmuş bir halde bulunamaz. Tedavi edilmesi gerekiyor. Bu nedenle, yakın zamanda İdlib’deki tampon bölge hakkında Ankara ile olan temaslarımızı yoğunlaştırdık. İdlib’in, Suriye’nin diğer bölgelerinden gelen göçmenler ile birlikte geniş bir sivil nüfusa ev sahipliği yaptığının farkındayız. Onların teröristlerin kontrolü altında acı çektiklerini ve onları tahakkümden kurtarmamızı hayal ettiklerini biliyoruz. Ancak teröristlere karşı girişilen meşru bir savaştan dolayı sivillerin zarar görmemesi gerekiyor.
Ortaklarımız, Suriye makamlarına ve Astana süreci garantörlerine anlaşmalarına saygı duymaları ve sivilleri korumaları çağrısında bulunuyorlar ve düşmanca eylemlerin alanının genişlemesi ile birlikte yaşanacak bir insani felakete ilişkin endişelerini dile getiriyorlar. Fakat bununla birlikte tutarlı olmayan bir durum söz konusu. Suriye’nin kuzeydoğusundaki teröristlere karşı askeri operasyonlar düzenleniyor, fakat bildiğiniz gibi koalisyonun hava bombardımanları sırasında hayatını kaybedenler arasında çok sayıda sivil de var.