Suriye nüfusunun yüzde 93’ü yoksul hale geldi

Suriyeliler için silahlı çatışmalar, “gıda güvenliğine yönelik bir felakete” dönüşürken yürütülen politikaların, devam eden çatışmaların ve silahlı kuvvetlerin gıda kaynakları hamleleri sonucunda Suriyelilerin yüzde 93’ünden fazlasının yoksulluk, yaklaşık yüzde 60’ının da aşırı yoksulluk sınırı altında yaşadığı duyuruldu. Öyle ki insanların gıdadan sistematik olarak mahrum bırakıldı. Bu, karşıt güçler tarafından bir savaş aracı olarak kullanıldı.

Suriye ekonomisindeki toplam zararın 2017 yılının sonuna kadar 380 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor. Gelir kaynakları azaldıkça yaşam maliyetleri arttı, maaşlar ve iş fırsatları azaldı. 2010- 2017 yılları arasında enflasyon 8 katın üzerine çıktı. Buğday üretimi 2010 yılında 3 milyon tonken bu oran geçen yıl 1,2 milyona geriledi.

Bu durum Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi ile iş birliği dahilinde Suriye Siyaset Araştırmaları Merkezi tarafından yürütülen bir çalışmada ortaya koyuldu. Çalışma, Suriye ekonomisinin 380 milyardan fazla, yani 2010 yılında Suriye’nin gayrisafi yurt içi hasılasının yaklaşık 7 katı düzeyinde zarar gördüğünü gözler önüne serdi. En ciddi boyutta olan felaketlerin ise ekonominin göç, ölüm ve yaralanmalar sonucunda insan kaynağına verilen zarar ve aynı şekilde ekonomik ilişkileri düzenleyen kuruluşların şiddete, dışlamaya, kaynak ve servet tüketimine odaklanma rolünün bozulması olarak gösterildi. Rusya tarafından yapılan tahminler, yeniden yapılanma maliyetinin yaklaşık 400 milyar olduğunu ortaya koydu.

Araştırma Merkezi’nin çalışması ayrıca, 2011 yılı öncesinde ve sonrasında gıda güvenliği politikasının ekonomik analizini de yaptı. Bu yılın başlarında silahlı çatışmalarda yaşanan son gerilemeye rağmen şiddet; insan, maddi ve kurumsal kayıpların birikmesi, adaletsizlik ve insani gereksinimlerin ağırlaşmasıyla devam etti. Öyle ki çatışma, Suriye’yi halkı ağır gıda krizinden mustarip bir ülkeye dönüştürdü ve insanlar sistematik olarak gıdadan mahrum bırakıldı.

2018 yılında ülke nüfusu 19,4 milyona geriledi. Ülke, artan ölümler, düşük doğum oranları ve yurt dışına göç dalgalarına tanık oldu. Bu bağlamda tahmini mülteci sayısı 5,3 milyona ulaşırken, Suriyelilerin yüzde 21’i diğer ülkelere sığındı.

Gıda ve çatışmanın etkileri

Tarım, Suriye ekonomisinde en önemli sektörlerinden biri olarak kabul edilirken 1970- 2010 yılları arasında sektörün tanık olduğu yıllık büyüme oranı, toplam büyümeye yaklaşık yüzde 23’lük bir katkı payı ile yüzde 2,3 oranında artış gösterdi. Tarımsal üretim, 1970’lerde toplam üretimin yüzde 32’sini oluştururken, bu oran 2010 yılında yüzde 14’e geriledi.

Raporda şu ifadelere yer verildi:

“Çiftçiler için dışlama politikaları, tarım ve çiftçileri marjinalleştiren, kamu yatırımlarını ve sübvansiyonları azaltan 1990’lardan bu yana karar alma sürecine katılımları, kurumlarda düşük temsilleri ve neo-liberal politikaların benimsenmesi ile arttı. Durum, artan eşitsizliklere, zayıf dağıtıma ve kaynak israfına etki etti. Gayrimenkul gibi sektörlerin rolünü artırdı.”

Kırsaldan kente göçü artırma politikaları ise 1970’lerde nüfusun yüzde 43’ünü kapsarken bu oran 2010 yılında yüzde 54’e yükseldi. Söz konusu politikalar, tarım işçilerinin düşük ücretlerine de yansıdı. Tarım çalışanlarının yüzde 58’i yalnızca tarımdan kazandıklarına güvenmeleri dolayısıyla aşırı yoksulluk içinde yaşamaya başladı.

Çatışma, gıda güvenliği açısından da bir felaket doğurdu. Ülkedeki Gıda Güvenliği Endeksi, 2010- 2018 yılları arasında yüzde 40 civarında geriledi. Ancak en büyük düşüş, nüfus bileşenlerinde görüldü. Yani hanelerin yüzde 46’sı abluka, zorla yerinden edilme, hareket kısıtlamaları, satın alma gücü ve gelir kaynaklarında azalmadan etkilendi.

Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’ne (OCHA) göre Gıda Güvenliği Endeksi açısından Suriyelilerin sayısı yaklaşık 6,5 milyon civarında ve 4 milyon kişi de aynı duruma düşme riski taşıyor. Bu oran Suriye içerisindeki nüfusun yüzde 54’üne tekabül ediyor.

Raporda, tarımsal açıdan GSYİH’nin bozulmasının yanı sıra çalışma alanına ilişkin de şu bilgilere yer verildi:

“Savaş, 2018’de şiddetini azaltmış olsa da tarımsal üretimde, özellikle de iklim koşulları dolayısıyla yağmurla beslenen ürünlerde düşüş gözlemlendi. Çatışma insani düzeyde, kurumsal, maddi ve çevresel üretimde büyük ve düzensiz bozulmalara yol açtı. Diğer yandan yüz binlerce insan öldü, milyonlarca kişi yaralandı ve nüfusun yaklaşık yarısı zorla göç ettirildi. Tarımsal istihdam, 2010- 2018 yılları arasında yaklaşık yarı düzeye geriledi. Sektör, çok sayıda nitelikli kadrosunu kaybetti.”

Ekilebilir alanlar, toplam 185 bin kilometrekare olan alanın yaklaşık yüzde 33’ünü oluşturuyor. Bu oranın yüzde 70’i de yağmura bağımlı. Alanın, yüzde 90’ı yılda 300 mm’den daha az yağış oranına sahip. Söz konusu oranın kışlık mahsulün yaşam döngüsünü tamamlaması için gereken minimum miktar olarak belirtildi.

Çatışmaların tarımsal arazi üzerinde etkisi yıkıcı oldu ve verimli arazi ile tarımsal yatırımdan geri toplanan arazilerden göçlere yol açtı. Çatışmalar sırasında çayırlıklar, meralar ve ormanlık alanlar yangınlardan ve kesme faaliyetlerinden ciddi şekilde etkilendi. Çatışma aynı zamanda başta su olmak üzere Suriye alt yapısının birçok bölümünü tahrip etti. İçme suyu şebekeleri birçok defa yağma ve saldırı eylemlerine tanık oldu. Sıcak noktalardaki başlıca su kaynaklarında nüfusa su sağlamada büyük bir yetersizlik yaşadı. Büyük projeler de durdu.

Bunlara rağmen tarımsal üretimdeki çöküş, GSYİH kapsamında diğer sektörlerden daha düşük düzeyde. Öyle ki tarımın üretimdeki payı 2010 yılında yüzde 17’den 2017 yılında yüzde 31’e yükseldi. Yani gıda ve asgari gelir elde etmek amacıyla birçok Suriyeli için bir güvenlik ağı oluştu. Ancak çatışma sırasında askeri egemen güçler tarafından tarım politikalarını belirleyen çeşitli sistemler kuruldu.

Kuşatma politikası

Çalışmaya göre kuşatma politikası, nüfusu “toplu ceza” aracılığıyla aç bırakmak anlamına geliyor. Bu çerçevede çalışmada şu bilgilere yer verildi:

“2015 yılından 2018 yılına kadar yaklaşık 2,5 milyon kişi kuşatma altında kaldı. Guta, Deyrizor, Halep, Rastan ve diğer bölgelerde aynı anda yaklaşık 970 bin kişi kuşatmaya maruz kalırken durum 2017 yılında zirveye ulaştı. Kuşatma ile gıda ve insani yardıma erişim engellendi, nüfus hareketliliği de kısıtlandı.”

Süreçte gelir kaynakları, maaşlar ve iş olanakları düşerken yaşam maliyetleri de artmaya devam etti. Tüketici fiyat endeksinde çatışma öncesine kıyasla bazı ürünlerde on katın üzerinde keskin bir artış gözlemlendi. Politika petrol, petrol türevleri ve elektrik gibi ana emtialara desteğin azalmasına ve Suriye lirasının fiyat artışı karşısında alım gücünün düşmesine katkı sağladı. Ücret ortalamaları, 2010 yılı için reel ücretlerin yaklaşık yüzde 24’ünü oluşturdu.

Çatışma sırasında istihdam oranı 2010 yılında yüzde 39’dan 2017 yılında yüzde 20,9’a düşerken, işsizlik oranı da 2017 yılında yüzde 52,7’ye çıktı. Şiddet, ekonomiye katılımın azalması, savaş, kaçakçılık ve yağma faaliyetleriyle daha da kötüleşti. Bu da üretim sermayesinin sürekli şiddet bileşeni haline dönüşmesine yol açtı.

Yapılan çalışmada ayrıca şu bilgilere de yer verildi:

“Sosyal sermayenin ‘güven, toplumsal ağlar ve yüksek gıda güvenliği düzeylerini korumada ortak değerlerle temsil edilen’ pozitif rolü, hem dışlayıcı kurumlar hem de şiddet ekonomilerinin gıda egemenliğinde mahrumiyet yaşanmasına neden oldu. Bu nedenle gıda güvenliği, şiddet ekonomisi, sosyal sermaye ile etkin ve katılımcı kurumlara yatırım yapılması isteniyor.”

Şarkul Avsat