Tahran, bölgeyi ‘uluslararası askeri müdahaleye açık bir alan’ haline getiriyor

Bazı siyasi araştırmacılar, Arap Körfezi’ndeki enerji koridorlarında yaşanan son gerilimlerin ve petrol tankerlerini hedef alma girişimlerinin bölgenin istikrarının sağlanması adına uluslararası müdahaleye ihtiyaç duyulduğunu gösterdiğini vurguladılar. Nitekim gerek dünya ekonomisine gerekse de dünya ticaretinin koridorlarına temas eden bir bölge olan Körfez bölgesinin güvenliği dünyadaki tüm ülkeler için önemlidir.

Siyaset bilimci Dr. Halid el-Habas, İran’ın Yemen’deki bir kolu olan Husi milisleri tarafından gerçekleştirilen son saldırılar ile birlikte Suudi Arabistan’daki 2 pompa istasyonunun hedef alınmasının ve  Körfez’deki petrol tankerlerine yönelik saldırı girişimlerinin, dünya ekonomisinin güvenliği için tehdit oluşturduğunu dile getirdi.

Habas, ekonomik ve stratejik açıdan önemli bir bölge olduğundan dolayı yaşanan olayların uluslararası bir sorumluluğu gerektirdiğini belirterek, genel olarak bölgenin güvenliğinin uluslararası güvenlik ile ilişkili olduğunu söyledi.

“Körfez güvenliği, küresel ekonomi için hayati önem taşıyor”

ABD’nin Körfez güvenliğini sağlamakla ilgilenen dünyadaki ülkelerin ön saflarında yer aldığını kaydeden Habas, bölgenin ve uluslararası ticaret için hayati öneme sahip su koridorlarının büyük önemi göz önüne alındığında, Körfez güvenliğini sağlamanın küresel ekonomiyi korumak için oldukça önemli ve hayati olduğunu ifade etti.

Habas, ABD birliklerinin güvenlik ve istikrarı sağlamak amacıyla uzun zamandır bölgede bulunduğuna atıfta bulunarak, bölgede ‘enerji koridorlarının güvenliğinin sağlanması için bazı deniz donanması hareketliliği görmenin’ mümkün olduğunu söyledi. Ayrıca bu hareketliliğin genel amacının, Hürmüz Boğazı’ndan 18 milyon varilden fazla petrol geçirerek, küresel ekonominin istikrarını sağlamak olduğunu belirtti.

Habas açıklamalarının devamında, Suudi Arabistan’ın, gerek vatandaşlarının güvenlik ve istikrarının sağlanması gerekse de ulusal güvenlik tehdidinin ortadan kaldırılması için kalıcı bir politika benimsediğine atıfta bulunarak, bundan dolayı müttefik ülkelerle işbirliği de dahil olmak üzere bütün yolları kullanmaya kararlı olduğunu dile getirdi. Ayrıca Krallığın bu tür ittifaklardan ve askeri işbirliğinden faydalanarak bölgenin güvenliğini koruyacak tüm yollara başvurma hakkına sahip olduğunu vurguladı.

Bölgede devam eden İran hareketliliğine değinen Habas, bölgedeki mevcut gerginliğin 1979İran devriminden bu yana süregelen ve tekrarlanan İran politikalarından kaynaklandığını belirterek, Tahran’ın genel yöneliminin bazı Arap devletlerinin iç işlerine müdahale de dahil olmak üzere bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehdit etmek yönünde olduğunu kaydetti.

Habas, özellikle enerji koridorlarının ve petrol pompalarının hedef alınması gibi bölgede son zamanlarda yaşanan olayların, İran politikası göz önüne alındığı takdirde pek şaşırtıcı olmadığını dile getirerek, bu tür olayların Tahran’ın bölgesel güvenlik ve istikrarın korunmasına katılımdaki ciddiyetsizliğini yansıttığını söyledi. Ayrıca İran rejiminin kendi yayılmacı gündemini uygulamak için bölgedeki kollarını vazifelendirmek yoluyla kendisini son olaylardan uzaklaştırmaya çalıştığını sözlerine ekledi.

Habas, Arap ülkelerinin, özellikle de Suudi Arabistan’ın, herkes için güvenlik ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak için her zaman bölge ülkeleri arasında pozitif ve yapıcı ilişkiler kurmaya çalıştıklarını belirtti. Bu Arap tutumunun Tahran söz konusu olduğunda benzer bir reaksiyon göstermediğine işaret eden Habas, bunun ‘İran’ın bölge ülkeleriyle olumlu ilişkiler kurmak için işbirliği yapma isteğine dair gerçek bir kanıt sunmamış olmasından’ kaynakladığını söyledi. Ayrıca Habas, bu tür İran eylemlerinin bölgeyi daha fazla gerilime sürüklediğine ve kapıları karmaşık senaryolara açık hale getirdiğine işaret ederek sözlerini sürdürdü.

“Su yollarının korunması uluslararası toplumun da görevi”

Öte yandan, merkezi Suudi Arabistan’ta bulunan Ulusal İnsan Hakları Derneği Başkanı Mufleh el-Kahtani, su yollarının korunmasının yalnızca Suudi Arabistan’ın değil, bilakis uluslararası toplumun görevi olduğunu vurguladı.

Kahtani, İran rejiminin ve bölgedeki ajanlarının dünya ticaretinin ve petrol tedarikinin sağlandığı su yollarını kapatma tehdidinin uluslararası hukuk kurallarına aykırı olduğunu dile getirerek, uluslararası toplumun buna karşı durması gerektiğini kaydetti.

Kahtani, Suudi Arabistan da dahil olmak üzere Körfez ülkeleri ile büyük güçler arasında ‘bölge güvenliğinin ve petrol arzının korunmasına’ yönelik askeri ve güvenlik işbirliği anlaşmalarının bulunduğuna işaret ederek, İran rejimi vebölgedeki kollarının sonunda kaybedeceklerinin farkında olmaları gerektiğini ifade etti. Suudi Arabistan’ın her zaman savaştan kaçınmak istediğini, çünkü savaşlardan kaynaklanan trajedilerin farkında olduğunu dile getiren Kahtani, bunun aksine İran rejiminin sorun yaratmaya devam ettiğini söyledi.

Husi milislerinin, Suudi Arabistan’daki petrol pompalarının hedef alınması sorumluluğunu üstlenmesine değinen Kahtani, milislerin roket ve dron fırlatma gibi eylemlerinin savaş suçları kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, çünkü bu tür eylemelerin sivilleri hedef aldığını dile getirdi. Kahtani, koalisyon kuvvetlerinin bu saldırılara cevap verme hakkına sahip olması bir yana, bu tür ayrım gözetmeyen saldırıları önlemek için her türlü önlemi alarak kendi halkını koruma yükümlülüğü bulunduğunu vurguladı.

“Savaşın devam etmesinden yararlanan bazı ülkeler var”

Kahtani, Husi milislerinin İran rejiminin elinde bir araç olduğunun bilindiğine atıfta bulunarak sözlerini şöyle sürdürdü:

“İran rejimi her ne zaman boğazının sıkıldığını hissetse, bölgedeki bu gibi şubelerinden operasyonlarda bulunmalarını istiyor. Böyle üzerindeki baskıyı hafifletmeye ve bölgedeki kartları karıştırmaya çalışıyor. Bu koalisyon ülkelerinin Yemen’deki durumu yeniden değerlendirmelerini gerektiriyor.Çatışmanın sürmesine katkıda bulunduğunu kanıtlamış olan uluslararası müdahalelere çok fazla güvenmemek gerekiyor. Bu nihai bir çözüm sağlamayacak. Çünkü burada savaşın devam etmesinden yararlanan bazı ülkeler var.”

Şarkul Avsat