Körfez Zirvesi’ne dair bir okuma

40. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Liderler Zirvesi geçtiğimiz hafta Riyad’da gerçekleşti, bu başlı başına bir başarı sayılır. KİK üyesi altı ülkenin de Salı günü gerçekleşen zirveye katılım sağlamış olması da ayrı bir başarı addedilebilir.

Zirvenin sonuç bildirgesinde, Körfez ülkelerinin dayanışmasının ve birliğin korunmasının önemi vurgulandı. Hemen hemen her zirvede bu temel hususun dile getirilmesi doğaldır, zira bu vurgunun yapılmaması durumunda birlikteliğin ihmal edildiği yanılması doğar.

KİK zirvesinin 40.’sı Suudi Arabistan liderliğinde Körfez’deki en ağırlıklı siyasi başkent olan Riyad’da gerçekleşti. Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani’nin zirveye katılmamış olması, körfez ülkeleriyle Katar arasındaki sorunların henüz çözülmediği anlamına geliyor.

Ancak şunu ifade etmeli ki Katar Emiri’nin kendi yerine gönderdiği Başbakan Abdullah bin Nasır bin Halife Al Sani, Mekke’de gerçekleştirilen bir önceki KİK zirvesinin aksine gayet iyi karşılandı. Bu da tarafların uzlaşma yanlısı olduğunu gösteriyor.

Diplomatik iltifatlardan ve aşırı iyimser analizlerden bağımsız belirtmek gerekirse; Katar ile konsey içindeki üç boykot ülkesi (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn) arasındaki anlaşmazlık henüz çözülmüş değildir. Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed bin Mohammed El Halife ile BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Karkaş’ın açıklamaları, sorunun henüz aşılamadığını ve Kahire Deklarasyonunun şartlarına geri dönmenin gerekebileceğini açığa çıkardı.

Öte yandan Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in konuşmasındaki uzlaşmacı dil ve ton, herkesin çözüme yol açabilecek bir sakinlik noktasında istekli olduğunu gösterdi.

Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah yaptığı konuşmada, Riyad’ın açıklamasının üye ülkelere rehberlik eden bir yol haritası olarak addettiklerini kaydetti, bir sonraki toplantının daha iyi ve pozitif olacağını söyledi.

Zirve’de ayrıca, Kuveyt’in KİK üye ülkeleri arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi yönündeki çalışmalarından övgüyle söz edilmesi, tarafların bu ‘arabulucu’ rolü destekledikleri anlamını taşıyordu.

UFUKTA YAKIN BİR ÇÖZÜM GÖRÜNÜYOR MU?

Kesin olan bir şey varsa o da bu krizin geleneksel aşiret yöntemleriyle ve inatlaşmayla çözülmeyeceğidir. Mesele Arap meselesi olmaktan çıkmış bölgesel boyutlar kazanmıştır, Araplığın yeri ayrı bölgesel iklimin yeri ayrıdır. Bu kriz en başından beri çirkindir, çözülse dahi yara izleri kalacaktır. Muhtemel çözümün gelecekteki Körfez ilişkilerinin doğası için yeni bir gerçeklik yaratması gerekir, aksi takdirde ilk başa dönme tehlikesi vardır.

Körfez halkları Katar krizinin çözümüne karamsarlıkla yaklaşıyor, yakın zamanda krizin çözümünü öngörmüyor. Kanaatimce kriz yakında çözülmese de bir süreliğine (yeni bir gerçeklik kendini dayatana kadar)  dondurulacak ve taraflar meseleyi nisyana havale edecektir.

Körfez halkları, tarihlerinde görülmemiş şekilde krize eşlik eden medya savaşlarından rahatsız ve krizin daha fazla alevlenmemesi taraftarı.

Nitekim Körfez ülkeleri önümüzdeki yıllarda tüm dünyanın gözünün üzerinde olacağı etkinlikleri konuk etmeye hazırlanıyor. Suudi Arabistan gelecek yıl G20 ülkelerine başkanlık edecek, dünyanın en büyük anonim şirketi Aramco bu hafta halka arz edildi. Birleşik Arap Emirlikleri Expo fuarına ev sahipliği yapacak, Katar dünya kupasını organize edecek. Tüm bu gelişmeler krizin dozunun düşürülmesinin herkesin çıkarına olduğunu gösteriyor. Riyad’daki 40. KİK zirvesi ‘umut meşalesinin’ sönmediğini ancak uzlaşı için hala uzun bir yolun olduğunu gösterdi.

Şarkul Avsat