Ürdün Meclis Başkanı Taravene: Suriye ile ilişkilerimiz kesintiye uğramadı

Ürdün Meclis Başkanı Atıf Yusuf Salih et-Taravene, ülkesinde “Ürdün dış misyonlarının adamı” olarak nitelendiriliyor. Kökleri eski Ürdün tarihine kadar dayanan siyaset geçmişli Ürdünlü bir aileye mensup olan Taravene, hararetli bir atmosferde meclisi rasyonel ve dengeli bir şekilde yönetiyor.

Independent Arabia’dan Tarık Dilvani’nin sorularını yanıtlayan Taravene, Suriye ile Ürdün ilişkileri ve İran’ın bölgedeki faaliyetleri hakkında önemli açıklamalarda bulunurken, İsrail’in provokatif politikaları ve radikal sağcılığı sebebiyle kendisini çevresinden izole ettiğine değiniyor. Aynı zamanda Ürdün’ün Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkilerinden bahseden Taravene, Amman’ın Riyad ve Abu Dabi’yle olan tarihi ittifakına vurgu yapıyor.

‘Ürdün ekonomisinin Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) elinde rehin olduğu’ iddialarını reddeden Taravene, aynı zamanda Yüzyılın Anlaşmasının başarısızlığının iki devletli değil de tek devletli çözüm ilkesine dayanan tüm ABD barış planlarına benzediğini belirtiyor.

İşte Independent Arabia’nın Ürdün Meclis Başkanı et-Taravene ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı;

Suriye ile olan ilişkiler

– Ürdün-Suriye ilişkilerinin yakın zaman içinde eski haline döneceğini söylemek mümkün mü? Bunun belirleyicileri neler?

Krizinin dorukta olduğu sırada bile Suriye ile ilişkilerimiz kesintiye uğramadı. Konumumuzun en başından beri net olduğunu dile getiren Kral 2. Abdullah da ilgili tarafları barışçıl ve siyasi bir çözüme davet ederek bunun Suriye’nin birliği ve her bakımdan istikrarını sağlamak için tek çıkış yolu olduğunu ifade etmişti.

Ancak şunu bilmeliyiz ki meclislerin hükümetlerden nispeten farklı bir hareket marjı vardır. Biz, halkın iradesini temsil eden Suriye Halk Konseyi ile temaslarımızı sürdürdük. Konseyin Başkanı Hammuda Sabbağ’a Amman’daki Arap Birliği Parlamentosu çalışmalarına katılması için davet gönderdik. Bu katılımın neticesinde iki halk arasındaki daimi ilişki somutlaşmış oldu.

İran’ın tehditleri

Taravene, Kral 2. Abdullah’ın Şii Hilali tehlikesine ilişkin uyarısı ve Ürdün’ü tehdit eden İran ile ilişkilerin arka planı hakkında ise şöyle diyor:

İran, şu anki haliyle, Arap toprakları ve bölge için bir endişe kaynağıdır. Kral 2. Abdullah’ın yıllardır bahsettiği Şii Hilali ise İran’ın hilalidir. Suriye aracılığıyla Irak’tan Lübnan’a uzanan nüfuzu, bu ülkelerin içinde bulunduğu sıkıntıları göz önüne aldığımızda, bu varlığın hedefleri hakkında ortaya soru işaretleri çıkarıyor. Bugün bu konuda olumlu mesajlar gönderebilecek olan yalnızca Tahran’dır.

İsrail ise kendisini izole ediyor

– Ürdün-İsrail barış anlaşmasına gelince, Kral’ın İsrail ile ilişkilerin durdurulduğuna dair konuşmasına binaen, bu anlaşmanın ölüm ilânı yakın mı?

İsrail, önceki tutumundan farklı olarak şuan kendisini çevresinden soyutluyor. Bugün radikal sağcılığın İsrail ablukasını ve izolasyonunu arttırdığını görüyoruz. Barış anlaşmasına gelince, verdiğimiz her kararda Ürdün’ün yüksek çıkarını gözetiyoruz. Barış anlaşmasıyla, en uzun sınırımız yani Filistin sınırlarındaki olağanüstü hal iptal edildi. Böylece bu cephedeki askeri, güvenlik ve siyasi tükenmeyi hafifletmiş olduk.

Dünya, yaşananlardan anlıyor ki, İsrail barışın sağlanmasını da Filistin haklarını korumaya alan uluslararası meşruiyet kararlarına uymak da istemiyor. Bugün dünya, İsrail’e bir işgal devleti gözüyle bakıyor. Savunmasız Filistinlileri öldüren ve onlara işkence yapan bir devlet.

Ömer Er-Rezzaz hükümeti

Yeniden ülke içi vaziyete döndüğümüzde, Taravene, Rezzaz hükümetinin performansından şu şekilde bahsediyor:

Her yeni hükümet, halkın iyimserliğiyle başa gelir ancak ülkenin içinde bulunduğu zor ekonomik koşullar neticesinde çok geçmeden bu iyimserlik boşa çıkar. Bu nedenle, kamuoyu yoklamalarında hükümetin popülaritesinin azalması doğaldı.

Performans konusuna gelince, hükümetin aldığı tüm kararların kişilerin değişmesiyle değişmeyeceğini düşünüyorum. Önemli olan, bu kararların orta vadede, bütçe açığı ve yüksek borç rakamları krizlerinin hafifletilmesine yardımcı olacak reformist bir etkiye sahip olması. Sonuçların vaatlerin tersi çıkması durumunda ise hükümet, halk tarafından yargılanacak.

Ürdün sokağındaki bazı kesimler tarafından, mevcut meclisin ülkenin şuana kadarki en zayıf, en kötü ve hükümetin elindeki oyuncak olarak tanımlanması konusunda ise şöyle diyor:

Seçim sonuçları genellikle adaylardan yüzde 10’unun lehine işler. Örneğin 2016’daki seçimlere bin 300 adayın girdiğini varsayarsak bunlardan 130 tanesi başarılı oldu. Diğer yandan, şansı olmayanların tümü, meclisin kararlarına muhalif olanların saflarına katılıyor. Düşük katılım oranları ise seçimleri boykot edenlerin yüksek yüzdesini yansıtıyor. Dolayısıyla tüm boykotçular mecburen muhalif oluyor. Bu, meclis karşıtı eleştirileri kontrol eden bir denklemdir.

Taravene, Ürdün’de parlamento hükümetleri kurulup kurulmayacağı konusunda ise şöyle söylüyor:

Siyasi akım ve güçler ne zaman blok ve koalisyonlar içinde müttefik olup da meclisin bir parçası olabilirse, karar verici, bu vizyonu uygulayabilir.

Bu noktada, siyasi sahnedeki partilerin doğrudan parlamenter hükümetler kurma fırsatlarına yansıyan zayıflığının nedenlerine odaklanmalıyız.

Körfez ile ilişkiler

Taravene, Ürdün’ün Körfez ülkeleriyle, özellikle Suudi Arabistan ve BAE ile olan ilişkisinden şu şekilde bahsediyor:

Stratejik ilişkilere sahip olan Ürdün, BAE ve Suudi Arabistan arasındaki çıkar üçgeni, büyük ve geniştir. Aralarındaki koordinasyon ise oldukça ileri seviyededir. Dolayısıyla Ürdün’ün kardeş ülkeleriyle olan tarihsel ittifakı göz ardı edilecek bir konu değil. Özellikle de bugünün ve geleceğin vizyonuna sahip Suudi Arabistan ve BAE ile.

Ekonomik zorluklar

Taravene, Ürdün’ün karşı karşıya olduğu ciddi ekonomik sıkıntılar hakkında ve IMF’nin krallığı ekonomik açıdan kontrol ettiği söylemine cevaben ise şu açıklamaları yapıyor:

IMF’nin, dış borç denkleminin kefili olduğunu sürekli söylüyoruz. Bu yüzden fonun politikalarına uymakla yükümlüyüz. Aynı zamanda kredi itibarımızı koruyabilmek için ciddi bir ekonomik reform gerçekleştirmeliyiz.

Yüzyılın Anlaşması

Taravene bu konuda diyor ki:

Ürdün, iki devletli olmayan ve kendi ulusal topraklarında bir Filistin devletinin kurulması ilânını içermeyen herhangi bir çözümün kabul edilemeyeceğini ve bunun aksine bir konuşmanın, tek devlet seçeneğini benimseyen tüm teklifleri yıkacağını söylemişti. Bu, Kral 2. Abdullah’ın Avrupa Parlamentosu huzurunda ve katıldığı çeşitli görüşmelerde dile getirdiği Ürdün’ün net tutumudur.

Tarihten aldığımız ders ise şu: bölgeye dair son 30 yıl içindeki hiçbir ABD barış planı, nihai bir çözüm önerisi sunmadı. Zirâ bu meselede söz sahibi olan Filistin halkı, bu planlardan hiçbirini kabul etmedi.

Ürdün’deki yolsuzlukla mücadele çabaları hususunda ise şöyle söylüyor:

Yolsuzlukla mücadele çabalarının kurumsallaştırılmasında çok yol kat ettik. Küçük ya da büyük hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmaması için “Dürüstlük ve Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu”na mutlak bağımsızlık sağladık.

Meclisin tarihi bir tutum takınıp da hükümeti İsrail ile gaz anlaşmasını iptal etmeye zorlayıp zorlamayacağı konusunu ise şöyle açıklıyor:

Meclis, anlaşmayı reddederek tutumunu ortaya koydu. Aynı zamanda hükümete İsrail’den gaz ithalatını yasaklayan bir yasa tasarısı gönderdik. Bu, meclisin yetkileri dahilinde atılan anayasal ve yasama adımıdır. Yüksek ulusal çıkarlarımızı ve halkımızın saygınlığını koruyacak bir sonuca ulaşıncaya kadar bu dosyayı takip etmeyi sürdüreceğiz.

Şarkul Avsat