Arap ülkelerinde kadınlar kendilerini fırsatlar ve gelenek arasında kalmış hissediyor

Cinsiyet eşitliği konusunda kuşkusuz Kur’an’ın pek çok yorumu bulunmaktadır. İslam’ın kendisi kadını baskılamayı gerektirmemektedir. Fakat tarih boyunca Körfez Bölgesi’ndeki erkek liderler, erkek egemen cinsiyet rollerini dini saflıkla birleştirmişlerdir. Ve bölgede önemli bir sosyal ve politik etkisi olan ruhbanlar kadınları baskı altında tutmak için İslami yasaların muhafazakar bir şekilde okunmasını sürdürmüştür.

Yasalar ve toplumsal gelenekler yüzünden özel alana sürgün edilmiş Arap kadınları, artık toplumsal alana nüfuz ederken, aynı zamanda yeni yeni kamusal alana da erişim sağlıyor.

Arap Körfezi’ndeki tüm ülkeler işgücüne daha fazla kadının katılımı sayesinde göçmen işçilere bağımlılığı azaltmayı amaçlayan işgücünü “ulusallaştırma politikası” güdüyor. Suudi Arabistan, 2030 itibarıyla kadın emeği katılımını yüzde 30’a çıkarmayı hedefliyor. Kuveyt’te, işgücüne katılım bakımından kadın vatandaşlar erkek vatandaşlara sayısal olarak üstünlük sağlamış durumda ve Körfez Bölgesi boyunca yüksek eğitime katılımda, kadınların erkeklerden sayıca daha önde olduğu dikkat çekiyor.

Kadınlar bölgede politikaya da katılım gösteriyorlar. Katar’da 2003’ten bu yana dört kadın bakanlık görevine atandı Kuveyt’te 2005’ten beri 11 kadın sağlık bakanlığı, ulaştırma bakanlığı ve ekonomi bakanlığının da aralarında bulunduğu pozisyonlarda kabinede yer aldı.

Suudi Arabistan’da koruyuculuk sistemi yeniden düzenlendi. 2019 Ağustos’undan beri kadınlar pasaport alabiliyor, yurt dışına seyahat edebiliyor ve kendi başlarına evlilik ve doğum kaydı yaptırabiliyorlar.

Arap kadınlarına daha fazla ekonomik bağımsızlık ve gerek yurt içi gerekse yurt dışı ilişkilerde söz hakkı veren bu değişiklikler gerçekten yararlı.

Fakat Ortadoğu’da Müslüman Arap kadınlar hala önemli toplumsal ve yasal eşitsizliklerle yüzyüze. Her ne kadar bölgedeki hükümetler kadınların yurt dışında ilerlemesini teşvik etse de Arap Körfezi’ndeki kadınlar üzerine yapılan araştırmaya göre, evde hala geleneksel cinsiyet rollerinin sürdüğünü gösteriyor.

İSLAMİ SİMGELER OLARAK KADINLAR

1930’larda Basra Körfezinde petrolün bulunması, bu İslamî monarşileri küresel oyuncular haline getirdi. Bu küreselleşmenin sonuçlarından biri batılı liderlerin bölgede yasaları ve gelenekleri “modernleştirme” yönünde yaptıkları baskı oldu.

Kadınların ilerlemesini savunmak, Körfez yöneticilerinin olumlu bir uluslararası imaj sunabilmelerinin bir yolu. Bu, Avrupa ve ABD ile iyi siyasi, askeri ve ticari ilişkilerin sürdürülmesine yardımcı olur ve insan hakları ihlallerine yönelik eleştirileri ortadan kaldırır.

Geçtiğimiz yıllarda Körfez Bölgesi’ndeki kadınlar kendi hakları için zorlu bir mücadele verdiler. Suudi kadınlar araba kullanma hakkı için son derece başarılı bir kampanya sürdürdüler ve bu hakkı 2018 yılında kazandılar. Kuveyt’te aktivistler aile içi şiddete karşı daha iyi korunmak için baskı yapıyorlar.

Fakat Körfez’deki ülkelerin muhafazakar vatandaşları ve etkili dini liderlerin de desteğine ihtiyacı var. Nüfusun bu bölümleri yerel dili, giyim tarzını, yemekleri ve kültürel gelenekleri tehdit eden batılılaşmaya karşı sürekli artan bir korku duyuyor.

Körfez yöneticilerinin bu gerilimi yönetmesinin bir yolu, kadınları çocuk yetiştirmek ve büyütmek ve ailelerine bakmak gibi geleneksel rollere bağlayan Kuran yorumlarını teşvik etmek. Kadınların evcimenliğini kutlamak, hükümetlerinin İslami değerleri düşünmek için verdikleri taahhüde bağlılıklarını bildirmenin kolay bir yolu.

Örneğin Katar’da ekonomik ve sosyal gelişim için ayrıntılı plan olan Ulusal Vizyon 2030’da “Katar aileyi toplumun ana sütunu olarak gören Arap ve İslam Ulusu olarak Kültürel ve geleneksel değerleri korur”  ifadesi yer almakta.

Ulusal Vizyon 2030’da ortaya konan teklifler üzerine kurulu hükümet belgesinde, “Kadınlar, dili, etik kurallarını, davranış biçimlerini, değer sistemlerini ve dini inançları beslemeleri yoluyla geleneksel ailevi ve kültürel değerlerin korunmasında vazgeçilmez bir rol oynarlar” diye belirtiliyor.

DİN VE CİNSİYET

Cinsiyet eşitliği konusunda kuşkusuz Kur’an’ın pek çok yorumu bulunmaktadır. İslam’ın kendisi kadını baskılamayı gerektirmemektedir.

Fakat tarih boyunca Körfez Bölgesi’ndeki erkek liderler, erkek egemen cinsiyet rollerini dini saflıkla birleştirmişlerdir. Ve bölgede önemli bir sosyal ve politik etkisi olan ruhbanlar kadınları baskı altında tutmak için İslami yasaların muhafazakar bir şekilde okunmasını sürdürmüştür.

Örneğin, tüm Körfez ülkelerinde kadınlar evlenmek için erkek vasiden izin almalıdır. Katar’da 25 yaşından genç bekar kadınlar yurt dışına çıkabilmek için izin almalıdır ve Katarlı erkekler mahkemeye başvurup eşlerinin seyahat hakkını elinden alabilir. Katar’da erkekleri eşlerinin seyahate gitmemesi için mahkemeye baş vurabilir. Suudi Arabistan’da da erkekler izin almadan evden dışarı çıktığı için kadına itaatsizlik suçlamasıyla dava açabilirler.

Katar, Kuveyt ve Bahreyn’de bir adam, eşinin iş yaşamı evdeki sorumluluklarını etkiliyor ya da dini görevlerini yerine getirmede zorluk yaratıyorsa, karısının çalışmasını durdurabilir.

Sonuç olarak Körfez ülkelerindeki kadınlar kendilerini 21. yüzyıl gündeminde iki karşıt durum arasında sıkışmış hissetmektedir.

KADINLAR NE İSTİYOR?

Konuştuğum Katarlı kadınların çoğu, evdeki sorumluluklarla ortaya çıkan mesleki fırsatlar arasında çatışan beklentileri dengelemekle uğraştıklarını söylüyor.

Akademik danışman olarak çalışan ve 20’li yaşlarının sonlarında olan Sheikha “Bir işim ve gelecek planlarım var. Neden evleneyim ki? Evliliğin rüyaları sildiğini söylemek istemiyorum’’ diye konuşuyor.

Sheikha gibi Katarlı kadınlar, belirli bir yaşta yerleşmek ve çocuk sahibi olmak ve eğitim ve kariyer hedeflerinin iç sorumluluklara girmemesini sağlamak için önemli sosyal baskılarla karşı karşıya kalıyorlar. Baskı her zaman dışarıdan gelmiyor. Görüştüğüm çoğu kadının kendisi de evlilik ve aile konusunda son derece muhafazakar bir görüşe sahip.

Örneğin, Katar Üniversitesi’nde doçent doktor olan Amina Al – Ansari, “Kızım büyüyüp evlendikten sonra çalışmaya başladım”  dedi.

Görüştüğüm Al-Ansari gibi 15 Katarlı kadın aileye bakmanın, kadınların dini bir görevi olduğuna inanıyor.

HALA BUNU ELDE EDEMEDİLER

Muhafazakar Katarlılar da, kadının; kadın ve erkeğin bir arada olduğu ortamlarda çalışmasını İslamî değerlerin ihlali ve batılılaşma belirtisi olarak görüyor.

Şu anda göçmenler ve turistler için Embrace Doha adlı kültürel bir dernek işleten 32 yaşındaki Katarlı Amal Al-Shammari, ülkenin cinsiyet ayrımı yapılan tek üniversitesi olan Katar Üniversitesi’ne gitmiş.

Amal Al-Shammari, “Ebeveynlerim oraya gittiğim zaman bunun benim için iyi bir adım olacağını ve sahip olduğum değerleri korumam gerektiğini söylediler. Çünkü çocukları karma cinsiyetle eğitim veren bir üniversiteye giderse pek çok ilişki kuracaklarını düşünüyorlardı. Bu yüzden ebeveynlerim geleneksel yolu izlememi istediler’’ dedi.

Körfez’deki siyasi ve dini önderler, gündemi zorlarken, yeni kavuştukları özgürlüklerle mevcut sosyal ve dinî baskılar arasında bir denge kurmalı, kendi yollarını bulmaları gerek.

Al-Ansari “Her zaman gelişme, ilerleme vardır, ancak her zaman gelenek, din ve kültür de olacaktır. Ve bizler din şemsiyesinin altında yaşıyoruz” diye sözlerine devam etti.

The Washington Post (özet)