Sahip olmadığın şeyi veremezsin

Lübnan’ın artık yeni bir başbakanı var, bazıları onu Sünni bir Hizbullah taraftarı olmakla suçluyor. 

Hassan Diyab çoğu kişi için bilinmeyen biri, çok az ülke kendisini yeni görevinden ötürü tebrik etti. İran tebrik edenlerin arasındaydı ancak birçok hükümet, ‘eylemlerini’ bekleyerek, şimdilik varlığını görmezden geldi. Seçilmesi, sokaktaki göstericilerin öfkesini de dindiremedi, hatta daha da şiddetlendirdi denilebilir.

Hizbullah’ın ‘vitrini’ olsun ya da olmasın, gerçek şudur: sadece üç başkanlık değil, tümüyle devlet Hizbullah ve silahının ‘rehinesidir’. Diyab’ın ilk başlarda bu şüpheleri (göstericiler ve uluslararası toplum nezdinde) dağıtabileceğini öngörmüyorum. Diyab uluslararası toplum tarafından, Hasan Nasrallah ve müttefiklerinin elindeki bir ‘kukla’ olmadığını kanıtlaması için sınava tabi tutulacaktır. Diyab kabinesinin yarısını ABD vatandaşlığı olan üyelerden oluşturarak Batı cephesine bir güvence verme girişiminde bulundu. Ancak ABD pasaportunu taşımaktan daha önemli olan ABD’nin taleplerini dikkate almaktır. Bu taleplerden biri de; İran boykot listesinde yer alan, İranlı ve Lübnanlı kurum ve kişilerle ilişki kurulmamasıdır. Diyab hükümetinden daha büyük olan Çin ve Avrupa hükümetleri ABD’nin bu talebini dikkate almaktadır.

Öte yandan Hassan Diyab’ın vaatlerle dolu olan konuşması, sokaktaki eylemcileri ikna edebilmiş değildir. Aksine ‘halk hareketi’, vekâleten oluşturulan bu hükümetin, gerçek reformlar yapma niyetinin olmadığını düşünmektedir. Lübnan meselesini yakından takip edenlerden birine göre, şu anda dokuz milyar dolar gibi bir meblağ Lübnan’a tahsis edilmiş durumdadır, eğer Diyab hükümeti uluslararası toplumun beklentilerine yanıt verirse, söz konusu meblağ serbest bırakılacaktır. Bu beklentiler arasında, gümrüklerin, havaalanı ve limanların Hizbullah’ın egemenliğinden çıkması da yer almaktadır. Ayrıca hükümetin değil de Hizbullah’ın gelir kaynakları arasında yer alan birçok bakanlık ve devlet kuruluşunda değişim beklentisi söz konusudur. Diyab bunu başarabilir mi? muhtemelen hayır.

Diyab hükümetini bekleyen ABD’nin talepleri ve sokağın beklentilerinden daha büyük zorluk ise: bankacılık sisteminin kaçınılmaz iflasıdır. Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame ile yapılan uzun röportajda, bankacılık sisteminin sağlıklı bir şekilde işlediği, mudilerin paralarının güvende olduğu vurgulandı. Ancak buna rağmen halk paralarını çekmek için banka şubelerinde sıralar oluşturdu. İnsanlar iflas söylentileri arasında bankalardaki paralarını bu şekilde çekmeye devam ederse, yaz gelmeden Diyab hükümetinin düşmesi kuvvetle muhtemeldir.

Hükümetin değişimde aciz kalması durumunda, çözüm Hizbullah’ın elinde midir? Esneklik gösterip, egemenliği tekrar devlete iade eder mi? nitekim Hizbullah, siyaset yoluyla ya da silah zoruyla, devletin kaynaklarının ciddi bir kısmına hâkimdir. Uluslararası ya da Lübnanlı yatırımcıların ülkeden kaçmasının başlıca nedeni de budur. Siyasi ittifaklarla yaygınlaşan yolsuzluk yatırımcıya güven vermemektedir. Hizbullah’ın krizi ele alış biçimi tek referansı olan İran’ın krizi ele alış biçimiyle uyumlu görünmektedir. İran’da da benzer bir kriz yaşanmaktadır, halk yoksulluktan bıkmıştır ve yolsuzluğa karşı öfkelidir. Plan: yıl sonuna kadar beklemektir, dolayısıyla Hizbullah, önümüzdeki aylarda egemenliğini devam ettirmek için, siyasi, güvenlik ve ekonomik alanlarda elinden geleni yapacaktır. Belki yıl sonuna kadar durumu idare edebilir, belki de edemez. Umdukları şey İran ile ABD’nin arasında bir uzlaşma sağlanmasıdır. Yani Donald Trump’ın seçimlerde yenilmesi, yerine gelecek Demokrat yönetimin İran’la eskisine benzer bir anlaşma yapmasıdır.

Ancak gerçekten de Lübnan dokuz ay daha bekleyebilir mi? bu aynı zamanda Hizbullah yönetiminin göstericilere karşı daha fazla şiddet kullanımına başvuracağı anlamına gelir. Bu durumda, özellikle bankalar da iflas ederse daha büyük bir ‘devrimin’ gerçekleşmesi işten bile değildir.

Şarkul Avsat / Abdurrahman Raşid – Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni