Koronavirüs salgının ardından çıkarılabilecek temel dersler

Arap ya da Mağrip vatandaşının yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınına karşı savaşında günlük olarak yaşadığı gerçeklikten üç ders çıkarılabilir.

İlk olarak koronavirüs salgının, sebep olduğu korkuların, karantinaların ve ölümlerin ışığında bireyin ve toplumun yaşamında sağlık konusunda tarihi bir farkındalık yarattığını itiraf etmeliyiz. Vatandaşlar gerek kendisi gerekse de içinde yaşadığı toplumu yöneten ekonomik, politik, sağlık, eğitim ve kültürel mekanizmaların detayları hakkında sorular sormaya başladı. Bu salgın, Arap ve Mağrip toplumlarını, krizlerin ve salgınla mücadelede karşılaşılan engellerin nedenlerinin üstesinden gelinmesi konusunda, kendi ülkelerini doğu ve batıdaki diğer ülkelerle karşılaştırmaya itti.

Birinci ders: Eğitim sistemini gözden geçirmek

Bugünün okullardaki küçük çocukları, yarının laboratuarlarındaki büyük bilim insanlarıdır. Yarının dün gibi olmamasını istiyorsak bunun gibi büyük sıkıntılardan ve felaketlerden ders çıkarmamız gerekiyor. Bu salgının ardından cesaretle tüm eğitim sistemini bir bütün olarak tekrar gözden geçirmeli ve çalışma programlarımızdaki birincil ve ikincil öncelikleri yeniden sıralamalıyız. Okulları ideoloji tüccarlarının ellerinden kurtarmalı ve temel vazifesini yeniden iade etmeliyiz: Bilgi, marifet ve vatandaşlık telkini…

Ayrıca eğitimi, dini tebliğ derslerini fizik dersinin yerine ve ölüyü yıkamaya ilişkin dersleri matematik dersinin yerine ikame eden; müzik, görsel sanatlar ve spor derslerinin yerine ölülerin nasıl gömüldüğünü öğretmek amacıyla öğrencileri kabirlere götüren ikiyüzlülerin ve siyaset ve din tüccarlarının ellerinden kurtarmalıyız.

Şu anda koronavirüs salgını dolayısıyla yaşadığımız tehlikelerin ve korkuların karşısında eğitimi, nefret söylemi yayan siyasi partilerin kaprislerinden ve din tüccarlarının ellerinden kurtararak laikleştirmek üzerine düşünmemiz gerekiyor. Bu şekilde orta veya uzak gelecekte ulusun ve vatanın bekçileri olacak zihinleri kurtarabilir ve doğru yolda ilerleyebiliriz. Bu yol, zihinleri teolojik tartışmalardan ve birbirini takip eden önceki nesillerin aklı tarafından kurulan kuruntulardan ve yanılsamalardan kurtararak yeni bir neslin inşasını temin edecek bilim ve bilginin yoludur.

İkinci Ders: Dinin konumunu ve dindarlığın tezahürlerini gözden geçirmek

Din ve şeklî dindarlık, günlük yaşamımızdaki tüm alanları işgal etti; zihni, düşünce özgürlüğünü, insanın bağımsızlığını ve içtihadı ortadan kaldırdı. Aynı zamanda tekfir kültürünü yaygınlaştırdı ve cehalete körü körüne itaate zorladı. Kişi ile Rabbi arasındaki yüce ilişkinin kendisi olan din; medya, spor, gıda, giyim, yürüyüş, giriş, çıkış ve hava tahminleri gibi diğer sesleri bastırarak toplumsal ve bireysel yaşamın her alanına uzandı.

Her hareketin, gülümsemenin, düşüncenin ve lokmanın arkasında bir fetva bulunuyor. Arap ve Mağrip vatandaşları, ‘helal ve haram bölgesinde’, ‘toplumlarında, evlerinde ve özel yaşamlarında’ olduğundan daha fazla yaşıyorlar. Din ve şeklî dindarlık, hayatı ‘medreselerin olduğu dönemden artık üniversitelerin bulunduğu zamanımıza kadar’ bir kafese hapsetti. İşte koronavirüs salgını dinin bekçilerini ve tanrının vasilerini ortaya çıkardı. Ülkeler vatandaşlarının sağlığını korumak adına camilerin ve ibadet yerlerinin kapatılması yönünde talimat verirken onlar maskelerini çıkardılar. Yaşanan bu tecrübenin ardından din, Arap ve Mağrip toplumlarında salgından önceki konumunda olmayacak. Dini manevi ve dengeleyici bir kültür olarak toplum içerisindeki asıl konumuna geri döndürmek için cesur bir şekilde düşünmenin ve harekete geçmenin zamanı geldi. Manevi bir kültür olan din ile tüccarların inanç perdesi altında kârlarına kâr kattıkları din arasında bir ayrım yapmanın zamanı geldi.

Koronavirüs salgını bize salgın öncesindeki söylemi ve her cuma vaazında Yahudi, Hıristiyan, kâfir ve komünisti lanetleyen ve hakaret eden bir dönemi sona erdirmenin zamanının geldiğini gösteriyor. Bugün her daim boş söylemlerin ardından gizlenmiş olan çaresizliğimizle lanetlediğimiz ve dünyanın geleceği için çalışan Yahudiler, Hristiyanlar, Konfüçyüsçüler, komünistler ve ineğe tapan kimselerin denetlediği laboratuarların bizi bu beladan kurtarmalarını bekliyoruz. Onlardan minberdeki imamı, medresedeki çocuğu ve iş üzerindeki kadını kurtaracak bir ilaç veya aşı bulmalarını bekliyoruz.

Üçüncü ders: Kadının statüsünü gözden geçirmek

Televizyon kanalları ve sosyal ağlar tarafından yayınlanan haberler ve raporlar, bütün dünyanın kararlı bir şekilde bu salgınla mücadele ettiğini gösteriyor. Bu gerçek bir savaş ve kadınlar da adeta bir asker gibi bu savaşın en ön saflarında yer alıyorlar. Kadınların salgınla mücadelede zeka, sabır, gayret, fedakarlık ve bağlılık ile ‘insani ve zihinsel bir kaynak’ olduğu açıktır. Bu bağlamda kadın ile erkek arasında herhangi bir fark yok. Bütün dünya kadınların salgına karşı kahramanca mücadelesini gösteren örnek ve istisnai görüntülere tanık oldu. Bu görüntüler yıllar geçse de insanların zihinlerinden silinmeyecek. Bu nedenle halen kadınları küçümseyen ve ötekileştiren Arap ve Mağrip toplumu, onların tarihsel, bilimsel ve sosyal statülerini yeniden gözden geçirmelidir. Artık anlamsız “erkeklik ideolojisinden” kurtulmanın zamanı geldi. Eğer az gelişmişliğin sebebi olan erkeklik ideolojisinden ve cinsiyet ırkçılığından kurtulmazsak, toplumlarımız ilerleyemez ve herhangi bir salgın ya da felaketle yüzleşemez.

Koronavirüsten sonra Arap ve Mağrip toplumlarında insani değerleri yeniden inşa etmek zorundayız. Fakat bu kez cinsiyet, din veya ırk temelinde değil; zihinsel etkinlik ve üretkenlik temelinde. Bu salgın, Arap ve Mağrip toplumlarımız için müreffeh bir gelecek varsa, bunun ancak kadınların da sürece dahil edilmesiyle gerçekleşebileceğini gösterdi. Koronavirüs sonrası dönemin kadınlara hak ettikleri konumu ve değeri iade edeceğini düşünüyorum.

Arap ve Mağrip toplumları salgını atlattıktan sonra ‘eğitim, din ve kadın’ meselelerini yeninden gözden geçirir ve bu meseleleri iyi bir okumaya tabi tutabilirse insanın geleceğinin inşasına dahil olacaklardır. Böylece sadece bir tüketim alanı olmaktan çıkıp üretim ve yaratıcılığa kapı aralayacaktır. Bu ise bizleri nefret kültüründen kurtararak farklı dil, din, coğrafya ve renklerle iş birliği içerisinde yaşama kültürüne dahil edecektir.

Şarkul Avsat