Soğuk Savaş, Avrupa’dan Ortadoğu’ya taşındı

Soğuk savaş, ön saftaki devletlere politik duruşların değil dinin liderlik ettiği Ortadoğu’ya taşındı. Suudi Arabistan ve İran’ın neden birbirlerine rakip olduğunu anlamak için 40 yıllık tarihi anlamak gerekiyor.

1979 yılında, İran Şahı, halk tarafından devrildi ve Şah ülkeden kaçtı. Şah’ın yerine Ayetullah Ruhullah Humeyni geldi ve Humeyni’nin liderliğiyle İran kendisine yeni bir hedef belirledi: “Şii İslamcılığıyla İran’ı, bölgesel bir güç haline getirmek.”

İran’ın yeni hedefi, Sünni Müslüman dünyasında ve özellikle de kendisini geleneksel Müslüman dünyasının lideri olarak gören Suudi Arabistan’da şoka neden oldu. Suudi Arabistan’ın kendini Müslüman dünyasının lideri olarak görmesinin nedeni, İslam’ın en kutsal iki yeri olan Mekke ve Medine’ye ev sahipliği yapmasından kaynaklanıyor.

Ancak Suudi Arabistan’ın bölge için önemi İslam’dan önceye dayanıyor. Mekke, İslam öncesi önemli bir ticaret merkeziydi. Ziyarette bulunanlara iyi şans getirdiğine inanılan dini yerlere ev sahipliği yapıyordu. Sonuç olarak önemli bir şehirdi, Mekke.

İslam’ın doğuşundan ve Hz. Muhammed’in takipçilerinin daha Sünni ve Şii olarak iki mezhebe ayrılmalarından sonra da Mekke, önemini devam ettirdi. Modern zamanlarda, Suudi Arabistan’ın etkisi petrol sahaları nedeniyle devasa servetle daha da arttı.

Andrew Leber, Harvard Üniversitesi’nde Suudi Arabistan politikalarını yakından izleyen araştırmacı. Leber, her yıl milyonlarca Müslüman hacının Suudi Arabistan’ı ziyaret ettiği gerçekliğinin önemini vurguluyor.

Leber, “Dış politika açısından, bu iki kutsal yerin koruyucusu olduklarını belirtebilirler. Hacıların memnun olmasını sağlamak için her zaman belli yatırımlar yapacaklar” ifadelerini kullandı.

İki kutsal yerin koruyuculuğunu yapmak Suudi Arabistan’ın imajının ve stratejisinin merkezinde yer alıyor.

Masada sandalye sahibi olmak

Dolayısıyla modern Suudi Arabistan kendisini Müslüman dünyasının lideri olarak görüyor sonra bir anda İran, Müslüman dünyasının nasıl olması gerektiğini söyleyen yeni bir fikirle ortaya çıkıyor.

İran, Müslüman dünyasındaki fikirlerin, ABD ve Batılı güçler tarafından uzun süredir sömürülen bölgede değişim hareketleri olarak görülmesi gerektiğine inanıyor.

İran, Şii Müslüman bir ülke olarak diğer Şii grupları destekliyor ve Filistin davasına arka çıkıyor.

Yıllardır devam eden yaptırımlar, Batının çalışmalarına müdahaleleri ve Suudi Arabistan’ın yararlanabildiği petrol geliri olmadan sorunlar yaşayan İran, başka ülkelerdeki silahlı grupları donatarak ve Suriye’de Beşar Esad gibi sempatik rejimleri destekleyerek dış politikasını geliştirdi. Şimdiki endişesi ise, diğer bütün şeylerden çok kendisinin hayatta kalması.

Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Atlantik Konseyi üyesi Holly Dagres, İran’ın dış politikasının kısmen iki önemli unsura dayandığını belirterek şunları söylüyor:

“Batının, özelliklede ABD’nin, Tahran’a karşı yaptığı her hamlenin, rejim değişikliğini sağlamak için yapılan uzun vadeli hedef kapsamında olduğunu düşünüyor. Tahran ordusuyla, ülkeye bir saldırı olması durumunda kendisinin vekalet gruplarının, ABD’nin İsrail gibi bölgedeki müttefiklerine misilleme yapacağını düşünüyor.”

Dagres, İran’ın kendi imajının burada  saklı olduğuna inandığını söylüyor. Dagres sözlerine şöyle devam ediyor:

“Daha önemlisi, İran bölgesel bir güç olarak saygı görmek istiyor. Masada sandalye sahibi olmak ve komşusu Suudi Arabistan gibi karar vermek istiyor. Vekalet savaşı yürüten gruplara sahip olması, Tahran projesinin etkili olmasına yardımcı oluyor.”

Irak’ta Suudi Arabistan ve İran

Bazı dış politika çevrelerinde söylenen popüler bir söz var: “ABD, Irak’ı işgal etti ve İranlılara hediye etti.”

Bu sözün bir gerçekliği var. Saddam Hüseyin’in 2003’te devrilmesinden sonra İranlılar hiç vakit kaybetmeden, ABD liderliğindeki işgalde işleri zorlaştırdı ve kendi politik etkisini güçlendirdi.

2014’te DEAŞ, Irak’ın geniş bir kısmını kontrolü altına alırken, İran destekli silahlı gruplar, örgütün yenilmesine yardımcı olurken ABD destekli Irak ordusu da aynı başarıya ulaşmak için mücadele ediyordu.  Aralarındaki kötü ilişkiye rağmen İran ve ABD aynı tarafta savaşıyordu.

Suudi Arabistan ise kısa bir süre önce, 2019 yılında 30 yıl aradan sonra konsolosluğunu yeniden açarak ve birkaç ticaret anlaşması imzalayarak Irak’la diplomatik ilişkilerine başladı. ABD’nin, İran üzerinde etkisinin devam etmesiyle, Suudi Arabistan, ABD’nin liderliği alması ve kendi çıkarlarını temsil etmesinden mutlu gibi görünüyor.

ABD açısından ise, Irak’ın istikrarsızlaştırılması kartının oyun dışında olduğu ve bunun hem İran hem de Suudi Arabistan’ı kontrol altında tuttuğu görülüyor.

Yemen’de Suudi Arabistan ve İran

İşler Yemen’de daha da karmaşık hale geliyor.

2011’de, Husilerin yükselmesinden endişe eden, Suudi Arabistan sınırındaki gruba İran’ın destek olduğunu belirtti.  2015’te, Yemen’i bazı Sünni ülkeler ve ABD, Birleşik Krallık ve Fransa destekli, Suudi Arabistan liderliğindeki havadan bombalama saldırısı başladı. Bu birkaç hafta içinde bitmesi planlanan bir saldırıydı. 2015’te başlayan saldırı hala devam ediyor.  Suudi Arabistan’a göre, bu çatışmalarda İran’ın parmağı olduğu kesin.

Leber’e göre İran’ın etkisi, yapılan açıklamalarda kesin bir konu haline geldi.

Leber konuyla ilgili şu açıklamalarda bulunuyor:

“İran’ın bölgedeki devlet dışı aktörleri ve hükümetleri etkileme yeteneği, görüştüğüm Suudililer ve Suudi liderliği için birincil endişe kaynağı. Komşu ülkeler de, İran’ın etkisi tarafından kuşatıldıklarına ve milislerin söylediklerine bakılmaksızın, Tahran tarafından kontrol edildiklerine dair bir his var.  Örneğin, Husi hedeflerine yapılan saldırıların aslında İran’ı hedef aldığına dair bir anlatı var.”

Her iki ülke de, kendi ülkelerinde büyük zorluklarla karşı karşıya. İran ekonomisi, sert yaptırımlar nedeniyle oldukça zorlanırken ve sürekli değişen petrol fiyatları da Suudi Arabistan ekonomisini oldukça zorlarken, iki ülke de siyasette daha fazla söz hakkı isteyen genç bir nüfusa sahip.

Soğuk Savaş’ın devamı

Batılı devletlerin Suudi Arabistan’a taktiksel desteği (çıkarları ile uyumlu olduğu müddetçe) ve Rusya’nın İran’a olan desteği (bu destek koşulsuz olmasa da Moskova’nın çıkarlarına göre değişebilir) iki ülke arasındaki rekabeti daha da karmaşık hale getiriyor.

Batı ve eski Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş hiç sona ermedi. Soğuk Savaş, Avrupa’dan Ortadoğu’ya taşındı. Günümüzde ön saflardaki devletlere, siyasi duruşları değil, dini ideolojileri liderlik ediyor.

Al Jazeera (özet)