Bilim dünyası Kovid-19 sebebiyle kötümser

Tıp bilimleri tarihinde bir aşının geliştirilmesi için gereken süre genellikle 5 ila 8 yıl ve bazen 10 yıl sürüyor. Ancak araştırmacılar, daha önce görülmemiş bir hızla, 10 aydan daha kısa bir sürede Kovid-19 salgınına karşı aşılar geliştirdi.

Bu yıl bilimsel araştırmalar daha önce hiç bu kadar ilgi çekmemişti. Yaşam standartlarını altüst eden Kovid-19 virüsüne karşı bir aşı geliştirmek ve üretmek için büyük laboratuvarlar ve uluslararası şirketler arasında büyük bir rekabet yaşandı. Politik hesaplamaların ve ekonomik denklemlerin etkisine göre hareket eden bir dünyada bu yıl “Bilim Yılı” unvanını almayı hak etti.

Ancak bu ilgiyi memnuniyetle karşılayan ve modern toplumların yönetiminde bilimsel araştırmanın rolünün tanınmasından dolayı sevinen bilim camiası, gelişmiş toplumlarda refah içinde yaşamaya alışmış ve tüm bu endişe ve ölüm korkusuna neden olan salgının başlarına geleceğini asla düşünmeyen milyonlarca insanın hayatını mahveden salgının ortadan kaldırılmasının ardından bu ilgi ve desteğin gelecekte de devam edeceği konusunda iyimser değil.

Dünyadaki tüm gelişmelerden haberdar olabildiğimiz ileri teknoloji çağında bu salgının nasıl aniden ortaya çıktığı konusu çoğu kişi için merak konusu. Ancak gerçek şu ki bilim camiası yıllardır viral salgınlara dair uyarılarına devam etse de yetkililerden bu konuda bir karşılık göremediler.

Ünlü Amerikalı fizikçi Carl Sagan, konuyla alakalı şu ifadeleri kullanıyor:

“Tamamen bilim ve teknolojiye bağlı toplumlarda yaşıyoruz, ancak insanların çoğu bunlar hakkında hiçbir şey bilmiyor. Bu, felaketlerin meydana gelmesinin kesin bir nedeni. Bilim camiası ile halk arasında antik çağlardan beri bir ayrılığın var olduğu doğrudur. Ancak teknoloji toplumlarımızın ve yaşam döngümüzün temel dayanağı olduğunda, bu ayrılık çok tehlikeli bir konu haline gelir.”

Geçen yılın sonlarında UNESCO yayınlanan bir araştırmaya göre, insanların yüzde 70’inden fazlası bilime güveniyor, ancak onu anlamıyor. İnsanların yarısından fazlası ise bilimsel bilgilerinin zayıf olduğunu düşünüyor. Söz konusu araştırma, bilim çevreleri ile halk arasındaki mevcut ayrılığın nedenlerinin topluluktaki nitelik veya bilimsel bilgi eksikliğiyle sınırlı olmadığını, daha ziyade genellikle araştırmacıların yaşadığı izolasyon ve çevrelerinin dışındakilerle büyük oranda iletişim eksikliği yaşamaları ile bağlantılı olduğunu öne sürüyor.

UNESCO uzmanları, bilim camiasında başarının neredeyse, araştırmacıları değerlendirmenin tek yolu haline gelen ve ayrıca araştırmalarını sürdürmek için mali kaynaklara erişimlerini sağlayan uzmanlaşmış dergilerde yayınlanan araştırma, çalışma ve makale sayısıyla sınırlı olduğunu söylüyorlar.  Yaygın olarak “yayınla ya da yok ol” terimiyle açıklanan bu durum, birçok araştırmacının toplumsal ve medya ortamından dışlanarak tonlarca belgenin arasına sıkışmasına ve araştırma sonuçlarını aktarmak zorunda olduğu düşüncesini ve bunları toplumun anlayışına yakın bir dilde yayınlamaları gerektiğini unutturuyor.

Ayrıca, bilimsel araştırmanın uzun ve karmaşık yolları, başarıyı hızlı ve kısa süreli kriterlere göre ölçen modern toplumların hızıyla çelişiyor. Bunun yanı sıra, bilimsel araştırmalara ayrılan kaynakların çoğu ülkede on yıllardır azalmakta olduğu biliniyor. Bu durum, önde gelen bilim adamlarını ve uzmanları, küresel ekonomik odak merkezlerine dönüşen ve ülkelerin sağlık krizleri ve ciddi ekonomik etkileri nedeniyle son zamanlarda cömert bir şekilde para aktardığı ilaç şirketlerinin kollarına itiyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Halk Sağlığı Departmanı Direktörü Epidemiyolog Dr. Maria Neira, uzun bir röportajında şunları kaydediyor:

“Dünya, son yıllarda Uzak Doğu ülkelerindeki yüksek sağlık hizmetleri ve biraz da şans sayesinde 2002’de SARS virüsünü, ardından 2009’da domuz gribini aştı. Ayrıca 2014’te Ebola virüsünü, Zika virüsünü ise 2016’da yendi. Çünkü bunlar pandemi düzeyine ulaşmadı. Ancak WHO, 11 Mart’ta Kovid salgınını ilan ettiğinde ve dünya siyasi mücadelelerle meşgulken, toplumlar da futbol maçlarına ve dizilere gömüldüğünde bilim camiası her zamanki gibi hazırdı. Düşük maaşlar ve yetersiz kaynaklara rağmen 10  aydan daha kısa bir sürede aşı geliştirebildik. Bizi bugün bulunduğumuz yere getiren sağlam irade ve yorulmak bilmeyen azimle yıllardır çalışan bilim insanları ve araştırmacılar sayesinde.”

Pandeminin ortaya çıkmasından bu yana dünyada tanık olunan araştırma yarışının insanlık tarihinde benzeri yaşanmadı. Virüsün ortaya çıkmasından sadece 4 ay sonra, dünyanın çeşitli ülkelerindeki araştırmacılar, mutasyon özelliklerinin tanımlanmasını kolaylaştırmak için virüsle enfekte olanların 90 binden fazla genetik dizisini (genom) yayınladı. 6 aydan kısa bir süre içinde araştırmacılar Kovid-19 üzerine 40 binden fazla çalışma yayınladı. SARS virüsü ile ilgili yayınlanan araştırma sayısı bini geçmemişti. WHO, geçen Mayıs ayından bu yana 35 ülkede 440 hastaneyi virüse karşı denediği tedavilerin etkinliği hakkında bilgi ve veri paylaşmak için bir program oluşturdu.

Dr. Neira, bu konuda gururunu ve duygularını ifade ederek şu açıklamalarda bulunuyor:

“Uzmanlar arasındaki işbirliği açısından tüm rekorları kırdık. Hayatımda hiç böyle bir şey görmedim. Dünyanın dört bir yanından, bazen gece yarısından sonra veya şafağın erken saatlerinde uzmanlar ve araştırmacılarla iletişime geçtik. Tümü, çoğu durumda tüm ticari konuları bir kenara bırakarak çağrılara cevap verdi. Meslektaşlarım ve ben paylaşma ve işbirliğindeki bu cömertliği unutamayız. Hepimiz bunun, ders çıkarma ve geleceğe hazırlanmanın kaynağı olabilecek tarihi bir an olduğunun farkındayız.”

Bununla birlikte, bağımsız bilim çevreleri, jeopolitik çatışmaların ve aşılar etrafında dönen ticari rekabetin etkilerinden büyük ölçüde endişe ediyor. Bu çevreler, bugüne kadar dünya çapında dağıtılan aşıları üreten üç şirketin (AstraZeneca, Pfizer ve Moderna) hiçbirinin araştırma sonuçlarını karşılaştırması için yetkili bilimsel otoritelere bunları sunmadığını hatırlatıyor.

Ayrıca, Kanada Kraliyet Derneği geçtiğimiz günlerde, medya aracılığıyla doğrulanmamış teorileri destekleyen bazı akademisyenlerin “kibirleri” konusunda uyarıda bulunurken, “British Medical Journal (BMJ)” dergisi son sayısının başyazısında, “Kovid-19 hakkında konuşan birine olan güven ne kadar büyük olsa da söylediklerine dair bu güvenin o kadar zayıf olması gerektiği” uyarısında bulundu. Dergi, koronavirüs bulaşmasından kaynaklanan bağışıklık süresi, mutasyona uğramış suşların risk seviyesi veya okullardaki düşük bulaş oranının nedenleri gibi salgın hakkında kimsenin kesin cevabını bilmediği birçok soru olduğunu kaydetti.

Şarku’l Avsat