Ekonomik katılım, cinsiyet eşitliğinin bir koşuludur

Kadınların ekonomide ve tarım, fabrikalar ve işletmeler, sağlık sektörü, eğitim ve turizm olsun çeşitli sektörlerde güçlü bir şekilde var olduklarına şüphe yok, ama varlıkları niteliksel olmaktan çok niceliksel

Arap kadınlarının karar alma pozisyonlarına siyasi katılımları, bakanlıklar ve diplomatik misyonlardaki payları hakkında çokça konuşuyoruz. Aynı zamanda ülkelerimizde kadınların vatandaşlığını garanti altına alan ilerici bir mevzuat birikimi oluşturmaya da önem veriyoruz. Bununla birlikte, nadiren bu konuşmaların, tartışmaların ve hatta bilimsel araştırmaların bir kısmını bugün Arap ve İslam toplumlarımızda genel olarak Arap kadınlarının ekonomik katılımı konusuna ayırıyoruz.

Oysa tüm çözümün ekonomik katılımda yattığını söylersek abartmış olmayız, çünkü özellikle bu katılım, gerçekçi ve etkili bir yaklaşımla siyasi ve sosyal katılımın önünü açabilir.

Elbette, bazı hayal kırıklıklarına ve başarısızlıklara rağmen, istisnasız birçok Arap ülkesinde kadın meselesinin niteliksel bir sıçrama yaşadığını belirtmeden geçmeyeceğiz. Egemen seçkinler, kadınların statüsünü iyileştirmeden ilerleme olmayacağını ve dünyanın bizimle ancak vatandaşlar arasında cinsiyet temelinde ayrımcılık yapmama yolunda ilerlediğimizde ilgileneceğini anladılar. Nitekim ülkelerimiz, kadınlar konusunda kimin en iyi siyasi iradeyi gösterdiği, Arap-İslam dünyasında kadın haklarını en çok kimin tanıdığı ve bu konuda yasalar çıkardığı konusunda birbirleriyle rekabet eder hale geldiler.

Kadın meselesinin Arap sosyal düzenindeki kültürel değişim sürecinin merkezinde yer aldığını, meselenin zihniyetlerle, Arap kültür modelindeki muhafazakar geleneksel rol ve merkez dağılımıyla ilgili olduğunu dikkate alırsak, bu konuda kaydedilen başarılar epey önemlidir.

Yasama alanında kaydedilen başarılara tatminsiz bir gözle bakan, bunların Arap kızların onlarca yıldır zorunlu eğitime katılmaları, birbirini takip eden kadın nesillerin ülkelerimizde üniversite mezunu, doktor, mühendis, avukat ve sanatçı kadınların sayılarının binleri geçmesini sağlayacak kadar okullarda gösterdikleri başarılar, kızların elde ettikleri yüksek akademik oranlar ile karşılaştırılamayacağını düşünenler var. Başka bir deyişle, Arap kadınlarının ekin bol olsa da ancak kırıntılar hasat etmek üzere olduklarına inanan bir bakış açısı var. Bu bakış açısına sahip olanlar, kadın hakları konusundaki başarıları dikkatle değerlendiriyorlar. Bunları toplumlarımızda erkek egemenliğinin tezahürleri, kadına şiddet olgusu, siyasi partilerin kadınları oy deposu ve sadece ilerici bir görüntü vermek için bir reklam aracı olarak kullanmaları ile karşılaştırıldığında değer olarak zayıf ve biçimsel başarılar olarak gösteriyorlar.

Aslında nesnel olarak yasama alanındaki başarıyı ve çeşitli sosyal alanlarda kadınların varlığında meydana gelen dikkat çekici niteliksel değişimi inkar edemeyiz. Ne var ki, ülkelerimizin çoğundaki sosyal uygulamaların gerçekliği, kadını küçümseyen bir bakış açısının tezahürlerini, kadına yönelik tahakkümü, ister siyaset alanında oy kazanmak için kullanılması, isterse medya araçlarında, ekonomi ve finans dünyasında kendisinden bir meta olarak yararlanılması olsun kadınların çeşitli boyutlarda kullanıldıklarını ortaya koyuyor.

Çelişkili ve karmaşık formlar içeren bu karmaşık gerçek karşısında, gözden kaçırdığımız ve üzerinde düşünmeye değer bir konu var ki, o da bugün Arap kadınların Arap ekonomilerine aktif ekonomik katılımı konusudur, zira erkek egemenliğinin tarihi, erkeklerin toprak üzerindeki egemenliği ve mülkiyeti ile ilişkilidir. Toprak mülkiyetiyle birlikte, erkek egemenliğinin tarihi başladı ve toplumsal eylemin tüm alanlarını kapsayacak şekilde genişledi. Elbette bu noktada maddi düşüncenin özüne ulaşmış bulunuyoruz. Kadın hakları dosyasının özellikle farkındalık, eğitim, Arap kadınının kendi kimliğini nasıl inşa edeceği alanlarında kat ettiği mesafelerden sonra, maddi düşünce bize diğer tüm düşüncelerden daha etkili görünüyor.

Kadınların ekonomide ve tarım, fabrikalar ve işletmeler, sağlık sektörü, eğitim ve turizm olsun çeşitli sektörlerde güçlü bir şekilde var olduklarına şüphe yok, ama varlıkları niteliksel olmaktan çok niceliksel. Fikrimizi daha da açacak olursak, ihtiyacımız olan, tıpkı işadamları gibi, iş kadınlarının ve ekonomik kurum sahibi kadınların var olmasıdır. İş kadınlarının varlığı, zenginliğin önce ekonomide, ardından siyaset dahil diğer alanlarda erkekler ve kadınlar arasında paylaşılma yolunda olduğu anlamına gelmektedir.

Kadın zenginliğe ortak olup, üretim araçlarına sahip olduğunda, o zaman genel olarak sosyo-kültürel zihniyet ve dokunun değiştirilmesine güçlü bir şekilde katkıda bulunacak ve kendisine ayrılan kotalar sayesinde değil liyakatle iktidara kadar yükselecektir. Arap kadınlar zenginliğin ve ekonomik kurumların önemli bir kısmının sahibi olduklarında, işleri yönetip, ekonomiye liderlik etme, bu alanda bir sıçrama sağlama konusunda kendilerini dayattıklarında, işte o zaman, gerçeklik ve ekonomik güce sahip olanların haklarını arayabilecekleri ilkesi sayesinde gerçek bir eşitlikten bahsedilebilir.

Kadın hakları ve erkeklerle aralarında eşitliği sağlamanın yolları üzerine tartışmalarımız, şu ana kadar siyasi irade ve sivil toplumun mücadelesi, kadınlar için adil haklar ve yasaları içeren maddelere dayandı. Bunlar kamuoyundaki tartışma için önemli temellerdi, onlardan faydalandık ve takdirimize göre mümkün olduğu kadar bunları elde etmeyi başardık. Şimdi kadınların ekonomik katılımına yalnızca kadın işçiler ve çalışanlar olarak değil, liderlik etme, işletme sahibi olma, projeler başlatma, servet üretme ve ona sahip olma açısından da odaklanmanın zamanı geldi.

Arap iş kadınlarının sayısında ve kadınların sahip olduğu kurumların gücünde ve öneminde nicel ve nitel bir artış olmadıkça, büyük olasılıkla erkek egemen kültürün ve gerici sosyal uygulamaların ötesine geçemeyeceğiz.

Otomatik olarak önce servet, ardından karar ve roller paylaşımı için erkek ve kadın arasında ortak toprak mülkiyeti ve ortak servet üretimi öneriyoruz.

*Emel Musa- Tunuslu şair ve yazar