Obama’nın “genişleyerek mevziini koru” startejisi

Yukarıda geçen DEAŞ sloganı gibi, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın nükleer anlaşma arka planında İran’ı kontrol altına alma yaklaşımı hala “genişleyerek mevziini koru!” stratejisini yansıtıyor.

Her açıklamada ve çevremizdeki siyasi hareketlerde bunu görüyoruz. Aynı zamanda evet, Obama’nın üçüncü başkanlık dönemindeyiz.

Abartı mı? Hem de hiç!

Şu anki ABD yönetimi İranlı terörist milisleri İran’la bağlantısından bahsetmeden ‘destekli Şii milisler’ olarak tanımladığı sırada işte Obama’nın yaklaşımıyla karşılaşıyoruz.

Bu Şii milisler Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) veya İsviçre tarafından mı destekleniyor sanki!?

Nedir bu saçmalık?!

Bu tanım tıpkı Obama’nın Suriye krizini (Suriyeliler silahlanmadan önce) bir ‘iç savaş’ olarak tanımlaması gibi. Zirâ Obama, nükleer anlaşmaya varmak istediği İran’ı kızdıracak bir tutum takınmaktan kaçındığı için böyle yapmıştı.

“Genişleyerek mevziini koru” stratejisinin savunucularının idrak etmedikleri, bölgenin vekalet savaşını (proxy war) dahi aştığı gerçeğidir.

Şimdi İran’ın terörizmi ve müdahalesinden yalnızca Sünniler değil, Lübnan ve Irak’taki Şiiler de şikayet ediyor.

Bu saçma yaklaşımı savunanların idrak etmedikleri bir diğer husus ise, Ortadoğu’dan çıkmayı planlayabilecekleri, ancak Ortadoğu’nun onları öylece bırakmayacağıdır.

Örneğin, tek başına Suriye krizi dahi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa’ya yönelik bir koz olarak kullandığı mülteci meselesi sebebiyle Avrupa’da bir krize sebebiyet verdi.

Pekala, İran ile bir anlaşmaya vardınız ve kendinizi Çin’e adamak istiyorsunuz. Peki Pekin’in bölgedeki ana müttefiki kim?

Tabi ki de İran ve onun çevresini arkadaşlarıyla çeviren.

Çin’in vetosunu unuttunuz mu?

Çin’in değerleri mi sizinkiyle aynı, yoksa İran’ın değerleri mi sizin Batılı değerlerinizle aynı? Tahran değişecek mi?

Masum araştırmacıların sorduğu ciddi sorular, bu soruları küçümsemek için değil, doğru açıklamalar yapılması için soruyorum.

Obama’nın yaklaşımı, Arap ülkelerinin Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gibi ülkelerdeki siyasal İslam’ı ve Sünnilerin siyasal İslamı’nı reddetmek için ayaklandığı sahte Arap Baharı başta olmak üzere hakiki zorluklar karşısında başarısız kaldı.

Peki Şii siyasal İslam nasıl kabul edilecek?

Kimse İsrail’in Hamas veyahut Hizbullah ile başa çıkmasını talep etmezken bazılarının Suudi Arabistan’dan Husilerle, Mısır’dan ise Müslüman Kardeşler ile anlaşmasını talep etmesi akla mantığa sığar mı? Pekala Suudi Arabistan ve Mısır’a baskı yaptınız, İran’ın nükleer dosyası ve terörizmi ile mücadele etmesi için İsrail’e baskı yapabilir misiniz?

Bu mümkün değil; zirâ bölge değişmekte. İsrail artık Washington’dan ve ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ diyen altın siyasi kuraldan daha rasyonel. Arapların hatırlaması gereken de bu.

Kendilerini Washington’dan araştırmacı olarak tanımlayanlardan bazılarının masaya getirdiği bu çılgınlık ve saflık nedir?

Trump yönetimi, çatal-bıçakla yeme görgü kuralını görmezden gelmiş olabilir. Ancak Biden yönetimi, Orta Doğu öğle yemeğinde oturmanın görgü kurallarından bihaber. Biden yönetiminin Obama yönetiminin “Genişleyerek mevziini koru” stratejisinin bir uzantısı olduğu ve çıkmaza gireceği açıktır.

Bölgemiz ise, 2013’te de “ABD yokmuş gibi davran” başlığı altında burada yazdığım gibi, yeniden sanki ABD yokmuş gibi davranmak zorunda.

Zor günlerin yaşanacağı kesin; ancak geçecek.

Ülkeler bizim ülkemiz, bölge bizim bölgemiz.

En az hata yapıp en hikmetli davranan kazanır…

Şarkul Avsat

Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku’l Avsat eski genel yayın yönetmeni