Husiler, Suudi Arabistan girişimini neden reddediyorlar?

Husiler, Yemenlilerden her yolla para toplamaya devam ediyorlar. Ne dinin emirleri ne de hiç kimse onları büyük küçük, kadın çocuk Yemenlilerin ağzından lokmalarını almaktan caydırmıyor.

Yemen ve halkına önem verdiği, Husilerin son yıllarda organize ve sistematik bir şekilde yok ettikleri insani yönü dikkate aldığı için Suudi Arabistan pazartesi günü Yemen devletini ve halkını rehin almış Husi milislerine çok şey sunan bir barış girişimi başlattı. Bu, tüm ölçütlerde tarihi bir girişim ve Husi milislerinin karşılık vermesi durumunda Yemen’i kaostan ve çatışmadan çekebilecek bir akıl ve bilgelik anını temsil ediyor. Aynı şekilde Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik tutarlı politikasının, yani kalıcı barış ve siyasi çözüm arayışının devamı niteliğinde. Suudi Arabistan’ın onlarca yıldır Yemen ve Husilere yönelik değişmez hedefi hep bu oldu. Suudi Arabistan, Cenevre, Kuveyt ve Stockholm müzakerelerini destekledi, Yemen ve halkının çıkarları için tavizler verdi. Husiler ise barışa götürecek herhangi bir yaklaşıma karşı herhangi bir pratik yanıt vermekten hep kaçındılar.

Suudi Arabistan’ın başlattığı tarihi girişime büyük bir Arap ve uluslararası ivme eşlik etti. Girişim bu ivmeyi hak ediyordu çünkü içinde; Sanaa Havaalanı ve Hudeyde limanının kısmen açılması, Yemen istişarelerinin başlatılması ve acil ateşkes gibi Husi milislerine birçok fırsat sunuluyordu. Ama Husiler her zamanki gibi buna karşılık vermediler.

Husiler neden Yemen’de herhangi bir barış girişimine karşılık vermiyorlar? Bu, Yemen’de devam eden çatışmanın doğasını dünyaya gösteren ve açıklığa kavuşturan önemli bir soru. Suudi Arabistan’ın son girişimi de buna ışık tutuyor. Soru ayrıca, Batılı ülkelerin, ABD ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların Yemen’deki durumu mantıksız ve gerçekçi olmayan bir şekilde eleştirmek yerine önermeleri, gündeme getirmeleri gerekenleri de temsil ediyor.

Husiler birçok nedenle bundan kaçınıyorlar. Nedenlerden biri de Yemen halkını ve devletini değil de İran rejimini temsil ediyor olmaları. İran rejimi ise Yemen devleti ve halkıyla hiç ilgilenmiyor, hatta çıkarları, genişleme ve Arap ülkeleri üzerindeki nüfuzunu genişletme projesi uğruna Yemen’i ve halkını yakmaya tamamen hazır.

Bir diğer neden; Husilerin silahlı bir ideolojik milis gücü olması. İdeoloji kördür ve siyaset geliştiremez. Onun için itaat, Velayet-i Fakih’e körü körüne itaat demektir. On yıllar içindeki tarihi gelişimi sırasında Husilik, saygıdeğer Zeydi mezhebini Carudiyye ekolü aracılığıyla Humeyniciliğe, yani Şii siyasal İslamcılığa dönüştürdü. Kurucusu Bedreddin el Husi İran’daki uzun ikameti sırasında Humeynicilikten etkilendi. Ardından bu milis grubunun fiili kurucusu Hasan el Husi geldi. Hasan el Husi İran’daki uzun ikameti sırasında Şii siyasal İslam’ın kaynaklarından kana kana içti. Birkaç yıl kaldığı Sudan’da da düşünür ve politikacı Hasan el Turabi’den etkilendi. Sünni ve Şii kanatlarıyla siyasal İslam’ı miras alarak, anavatan ve sınırları tanımayan, insanlığa inanmayan bu milisçi ürünü ortaya çıkardı.

Husiler, Yemenlilerden her yolla para toplamaya devam ediyorlar. Ne dinin emirleri ne de hiç kimse onları büyük küçük, kadın çocuk Yemenlilerin ağzından lokmalarını almaktan caydırmıyor. İran rejiminin Suudi Arabistan devletini ortadan kaldırmaya yönelik derin arzusunu ve  Humeyni’nin vasiyetini uygulayarak, Suudi Arabistan’ın karşısında sağlam bir duvar gibi durduğu İran’ın bölgesel projesinin arkasından sürüklenerek Suudi Arabistan’ı balistik füzeler ve silahlı insansız hava araçları ile askeri olarak hedef almakta diretiyorlar.

Suudi Arabistan’ın tarihi girişimi için tüm BM Güvenlik Konseyi üyeleri ile dünyanın birçok ülkesinden aldığı geniş uluslararası destek, Yemen davasının adaletini ve Suudi Arabistan’ın ona sağladığı desteğin kapsamını, asıl sorunun İran rejimi ve takipçisi Husiler olduğunu gösteriyor. İnsani durum bahane gösterilmeye veya insan hakları ve diğer sloganlara sarınılmaya çalışılsa da bu, hiç kimse tarafından tartışma konusu olmamalı. Zira bu sloganlar ve insan hakları söylemleri uluslararası düzeyde büyük soru işaretlerinin konusu oldular. Bilhassa bazı kavramların ve insan haklarının hesapsız kullanıldıklarının ortaya çıkması, uygulanması ile dünya ülkelerine karşı bu temele göre benimsenen tutumlar arasındaki çelişkinin aşikar hale gelmesinden sonra.

Suudi Arabistan, Yemen meselesine Husi darbeci milislerin değil, daha ziyade Yemen devletinin ve halkının geleceği açısından bakıyor. Dünyadaki bazı ülkeler kendisini böyle görse de o Yemen’i İran rejimiyle bir müzakere kartı olarak görmüyor. Bu girişim, herkesi siyasi ve tarihi sorumlulukları ile karşı karşıya bırakıyor. Herkesi Yemen halkı, kaderi ve geleceği ile ilgili olmayan hesaplarda herhangi bir değişiklikten uzakta, sorunun özüne ve temeline odaklanmaya zorluyor.

Yemen meselesinin insani boyutu, Suudi Arabistan ve Arap koalisyon ülkelerinin yıllar önce girdikleri zorunlu savaşının en önemli unsurlarından biriydi. Umutların tazelenmesi, “Kararlı Fırtına” operasyonunun ayrılmaz bir parçasıydı. Öncesindeki ve sonrasındaki rakamlar, Suudi Arabistan’ın Yemen halkının yararına her şeyi yaptığının en güzel kanıtıdır. Buna ne bir Yemenli taraf itiraz edebilir ne de uluslararası bir taraf bunu tartışabilir. Bu son girişimle de Suudi Arabistan, Yemen’e yönelik tüm bu politikalarını ve pozisyonlarını kararlı bir şekilde sürdürüyor.

Yemen sorunun çözümünde “BM denetimi” en önemli anahtarlardan biri. BM ve Güvenlik Konseyi’nin denetimi, İran rejimi ve kendisine bağlı Husi milislerinin manevra çemberini daraltıyor, bu da uluslararası kamuoyunda projelerini zor durumda bırakıyor. Husilerin Suudi Arabistan’daki sivil hedeflere ve enerji kaynaklarına balistik füzeler ve bombalı insansız hava araçları göndererek tırmandırmayı sürdürmeleri, Yemen, devlet ve halkla hiçbir ilgisi olmayan nedenlerle Suudi Arabistan’ın çözüm girişimini reddettiklerinin teyididir.

Husi milisleri sahada yalnız değiller, aksine çok sayıda iç ittifaka sahipler. Ama bunlar dar çıkarlara dayanan ve kırılgan ittifaklar. Suudi Arabistan’ın son girişimi gibi çözüm girişimleri de bu dar çıkarları ve kırılgan ittifakları açığa çıkarıyor, herkesi anavatan ve tarih sorusuyla yüzleştiriyor. Bu da Husilerin bazı müttefiklerini onları terk etmeye, İran’ın Arap ve Yemen karşıtı projesine katılmaktan vazgeçmeye zorlayacaktır.

Yemen meşruiyeti, Husilerin tamamen İran rejimine bağımlı olduklarını doğruladı. Husi milislerinin Necran ve Cizan üniversitelerini, Cizan’daki bir yakıt dağıtım istasyonunu hedef almaları; İran rejiminin onların siyasi ve stratejik seçeneklerini kontrol ettiğini, Husilerin bu kontrole direnemediklerini, İran’ın onların Yemen’de savaşı bitirecek, Yemen devletinin geri alınmasını, istikrar ve güvenin geri gelmesini sağlayacak ciddi müzakerelere katılmalarını engellediğini gösteriyor.

Son olarak, Süveyş Kanalı krizinden ve kapanmasından kaynaklanan büyük uluslararası kayıplar, İran’ın Babülmendep Boğazı’nı kontrol etme, uluslararası ticareti hegemonyasına ve kontrolüne tabi tutma konusundaki ısrarının nedenini açıklıyor. Bu, krizler dışında ayakta kalamayan, sadece terörizm ve kaosu kullanan, siyaset veya diplomasi değil, yalnızca gücün dilinden anlayan İran politikasına yalnızca bir örnektir.

*Abdullah Utaybi – Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı