Kral Abdulaziz’den Muhammed bin Selman’a…

Kral Abdulaziz’in kabrinde yatarken, beyitte yaptığı değişikliğin bir metot, siyaset ve düşünce yoluyla anlam ve söz olarak uygulandığını hissederek sanki gülümsediğini görüyorum.

Ünlü Arap tarihçi Emin er-Reyhani (1876-1940), “Arap Kralları” kitabında Suudi Arabistan devletinin kurucusu ve ilk kralı Kral Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud (1876 – 1953) ile görüşmek için Necd’e yaptığı geziye dair gözlemlerinden bahsederken, Riyad’taki birçok sarayın avlusunda, genel konseyin koridorlarının duvarlarında yazılı Arap şiirleri gördüğünü açıklar. Kitabında ayrıca Necdlilerin ahlakını, izledikleri yaşam kuralların da tasvir eder. Kitapta Sultan Abdulaziz’in (Reyhani Necd ziyaretini 1922’de gerçekleştirmişti ve o zaman Abdulaziz’in unvanı sultandı. 1932’de ülkeyi Suudi Arabistan Krallığı adı altında birleştirdiğini deklare ettiğinde “kral” unvanını aldı) duygularını saran bazı acı dolu hatıraları, onurlu niyet ve umutlarını da yansıtır. Ardından Reyhani, Kral’ın sarayındaki kapıların birinin üzerinde yazan iki beyitten bahseder ve onlarda Doğuluların aşina olduğu bir bilgelik ve saçmalık karışımı olduğunu varsayar. Bu beyitler şunlardır:

Günün birinde atalarımız onurlandırılmış olsalar da

Biz nesebimize güvenmeyiz, onlar gibi inşa eder ve onlar gibi yaparız

Tarihçi Reyhani, Kral Abdulaziz’in atalarının izini takip etmeye önem verdiğine, ama aynı zamanda onların başarılarını geliştirmeye de önem verdiğine atıfta bulunur. Nitekim Kral Abdulaziz bu beyitlerden bahsederken onun sözünü keserek “Muhterem üstat, biz bizden öncekiler gibi inşa ediyoruz, ama onların yaptıklarından fazlasını yapıyoruz” demiş. Ardından da ikinci beyitteki zayıflığın “onların yaptıklarından fazlasını yaparız” şeklinde değiştirilmesini emretmiş (Sayfa 581).

Meslektaşımız Abdullah el-Mudayfer’in haftalar önce, tam olarak ramazan ayında Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile yaptığı televizyon röportajını düşünürken aklıma bu beyitlerin hikayesi geldi. Aklıma gelen ana fikir, ilham verici Prens’in içinde bulunduğu ve birçoğunun kendisinden bahsettiği politik ve idari gerçekçilikten uzaktı. Büyük kurucu Kral Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud’u hayal ettim, bu röportajı görseydi, Suudi Arabistan Krallığı adındaki güçlü  yapıyı birleştirmek için düşünerek, çabalayarak ve savaşarak ektiği tohumun meyvesini nasıl görürdü? O Suudi Arabistan ki finansal zenginliğinin yanı sıra siyaset, ekonomi ve başkaları ile ilişkilerinde benimsediği yaklaşımından dolayı yalnız Arap ülkelerinin değil Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biri haline geldi.

Röportajda dile getirilen vizyon ve fikirler, Reyhani’nin Kral Abdulaziz ile hikayesindeki beyitlerin değiştirilmesinin, zaman ve mekanın gereklerine göre başka bir biçimde tekrarlandığını teyit ediyor.

Kral Abdulaziz’in kabrinde yatarken, beyitte yaptığı değişikliğin bir metot, siyaset ve düşünce yoluyla anlam ve söz olarak uygulandığını hissederek sanki gülümsediğini görüyorum.

Muhammed bin Selman’ın askerlerinden olmaktan gurur duyuyorum. Kral Selman’ın rehberliği ve himayesi altında Veliaht Prens’in ülkesine aşıladığı en önemli özelliklerden birinin, nüfusun yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan genç Suudilerin coşku ateşini körüklemek olduğunu düşünüyorum.

Muhammed bin Selman ayrıca, Suudi Arabistanlılar arasında vatandaşlık duygularını ateşledi. Suudi Arabistan vatandaşları ile yakınlık kurmayan ve onlara yaklaşmayanların pek anlayamayacakları ve idrak edemeyecekleri bir biçimde anavatanlarına aidiyet ve gurur duygularında bir sıçrama gerçekleştirdi.

Muhammed bin Selman, Suudilere fark yaratabileceklerini, anavatanlarını hak ettiği konuma getirmelerini, ülkeler arasında ilk sıralara ulaştırmalarını sağlayacak yeteneklere ve imkanlara sahip olduklarını teyit etti.

Son G20 zirvesinde Suudi Arabistanlı ekibin genç erkek veya kız olsun bir üyesiyle tanışabilenler, ondan, büyük bir vatanımız olduğu inancıyla dolu coşkulu sözler duyarlar. Onu tanıma fırsatı bulamayanlar veya düşmanların karalama kampanyaları, belki de geçmişteki ihmalimiz veya hatalarımız nedeniyle kendisi hakkında kötü bir izlenim edinenlere anavatanımızı tanıtarak ona karşı görevimizin bir kısmını yerine getirmemiz gerektiğini dinlerler.

Veliaht Prens’in röportajından birkaç hafta önce, önemli Suudi Arabistanlı gazetecilerden biri olan Keynan el-Ghamidi, Veliaht Prens’in Suudi Arabistan’da yarattığı farkı şöyle açıklıyordu: “Muhammed bin Selman bize kendimizi tanıttı, bizi Suudi Arabistan ile tanıştırdı. Ne kendimizi ne de Suudi Arabistan’ı bilmiyorduk.

Muhammed bin Selman bizi kendimizle ve ülkemizle tanıştırdı. İddiasına girerim ki, yıllar önce kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla Suudi Arabistan’ı tanıyan bir Suudi Arabistan vatandaşı bulamazdınız. Muhammed bin Selman, bizi şehirlerimizin ve köylerimizin ayrıntılarıyla tanıştırdı. Suudi genç erkek ve kızlarımızın harika ve mükemmel olduğunu keşfetmemizi sağladı”.

Keynan’ı dinlerken, kendi kendime ben de yolcularının mor resepsiyon halıları üzerinde yürüdüğü ilk uçağın inişini hatırlıyorum dedim. Yalnızca şehir ve köyler değil Keynan, daha önce hava durumu bültenlerinde adlarını duymadığımız adalardaki mercan resifleri, bundan önce başka ülkelerde olduğunu düşündüğümüz vahalarımızla da tanıştırdı. Muhammed bin Selman, kırmızı olan resepsiyon halılarının rengini yağmurdan sonra topraklarımızın aldığı renk ile değiştirdi. O toprağın kokusu hiçbir toprağa benzemez.

Altın kumlarının renginin bir benzeri yoktur.

Merhum kurucumuz Kral Abdulaziz onun üzerine oturmuş ve konuğu Reyhani’yi de “Buyurun üstat, bu bizim en iyi halımız” diyerek oturmaya davet etmişti. Reyhani daha sonra “Gerçekten de öyleydi. Hangi halı, kumdan daha yumuşak ve temiz, daha güzel renkte ve büyük işçilikte olabilir? Allah’ın meclisinde en lüks kumdan halının üzerine bağdaş kurarak oturduk” diye yazmıştı. Büyükbaba, kum ve savaş zamanında o toprağın üzerinde oturmayı severdi. Torunu ise dünyayı ve misafirlerimizi o toprağın rengiyle karşılıyor. El- Sadunun motifleri ve renklerinden önce (Bedevilerin kullandıkları bir nakış formu) mor renginin sihri ile onları karşılayarak “onların yaptıklarından fazlasını yaparız” diyor.

Veliaht Prens ile röportajı sırasında meslektaşım Mudayfer’in o an yaşadığı huşu ve korkuyu belki de – herkesten çok ben- hissetmişimdir. Çünkü birkaç yıl önce o koltukta ben vardım. Genç prensin her şeyi hatırlama yeteneğinden etkilenmiştim. O aynı noktaya bir daha dönmez ve sunucuya sözünü keserek konuğunun dikkatini dağıtma lüksünü tanımaz. Bazen sorduğunuz sorudan şüphe duyarsınız ve siz bu şüphe içinde iken, birçok soru nedeniyle aştığını düşündüğünüz noktaya sizi geri götürür.

Ne yapacağınızı bilemediğinizde, gülümseyerek elinizden tutar ve size ona yönelttiğiniz sorunuzu daha net ve olgun hale getirmenizi sağlayan o saniyeyi sunar. Ne elindeki kağıtlara güvenir ne de röportajdan önce yanında bir defter taşır. Onunla çalışanların çok iyi bildiği hafızasına güvenir. Uzun çalışma saatleri yazılanları bir kerede okuyan gözler, iyi dinleyen kulaklar gerektirir. Çünkü zaman değerlidir. Azim ve kararlılık büyüktür.

Aynı hataları tekrarlamaya vaktimiz yok.

Şüpheye veya şansa güven yok, sadece planlama, bol azim ve zamana karşı bir yarış var.

Kurucu o zamanın düzenini “Onların yaptıklarından fazlasını yaparız” şeklinde değiştirmişti.

*Türki Dahil-Gazeteci, yazar