Suudi Arabistanlı Müslüman Kardeşler: Yeni söylemler

Müslüman Kardeşler ve siyasi İslam grupları, siyasal, güvenlik, finans, eğitim ve yardım kurumları olmak üzere her düzeyde devletlerin ve siyasi rejimlerin baskılarıyla başa çıkma konusunda uzun bir deneyim edindiler. Farklı zaman, yer ve koşullarla birlikte tüm bu baskıların üstesinden gelmeyi, tekrar hayata dönmeyi, genellikle sığındıkları tünellerden yeniden çıkmayı başardılar.

Aceleci olanlar, bir grup terör örgütü olarak sınıflandırıldığında, tehlikesinin ve etkisinin ortadan kalktığına inanırlar. Bu doğruluktan çok uzak, çünkü bu gruplar hiyerarşi ve gizliliğe dayalıdır ve her seferinde kendilerini çevreleyen koşullara göre kendilerini yeniden düzenlerler. Tarihleri bunun en iyi tanığı. Teorik ve pratik olarak çok sıkı örgütler kurdular. Zorlukların ve talihsizliklerin üstesinden gelme yeteneklerini ispat ettiler. Onları basite almanın ve tehlikelerini küçümsemenin arkasındaki motivasyon, ya üyeleri ya da sempatizanları olmak, ülkelerin onlara karşı aldıkları her önlemi reddetmek veya bilgisizlik, tekrar geri dönebileceklerini hesaba katarak onlarla bağlarını kesmekten kaçınmaktır.

Kendilerini terör örgütleri olarak tanımlayan ülkelerde “Müslüman Kardeşler” ve siyasi İslam örgütlerinin yaydıkları yeni söylemler var. Bu söylemler bazıları sorumluluk konumunda, bazıları ise etki konumunda olan toplumun farklı grupları tarafından da tekrarlanıyor. Ama bunlar aslında cehalet ve bilgisizlik konumundalar, bazıları Müslüman Kardeşler’in saçmalıklarına -yukarıda belirtildiği gibi – kani olmuşlar, bazıları da “Müslüman Kardeşler’in araçları” olarak adlandırılabilecek gruptan.

Birinci söylem; “Müslüman Kardeşler sona erdi, siyasal İslam ve terörizm sona erdi. Dolayısıyla devletin ve toplumun zamanı bitmiş bir şey için boşa harcanmamalı.”  Bu son derece tehlikeli bir söylem ve amacı da bu grupların gizli güçlerini korumak, takip edilmemelerini ya da onlara karşı dikkatli olunmamasını sağlamak. Müslüman Kardeşler liderleri ve sembolleri, böyle bir söylemin yayılmasının, herhangi bir siyasal, güvenlik veya sosyal baskı ile yüzleşmekte kendilerine büyük hizmetler sağladığını biliyorlar.

İkinci söylem; “Kalkınma, ekonomik ve idari gelişme önceliklidir.”  Bu, yanlışa ulaşmak için kullanılan doğru bir söylemdir. Aynı zamanda, söz konusu grupların faaliyet gösterdikleri ülkeler tarafından açıklanan herhangi bir siyasi veya ekonomik reform planıyla başa çıkma konusundaki siyasi İslam deneyimini de temsil ediyor. Çünkü bu gruplar basitçe bu reform planlarını kullanabilir, teorik ve pratik yapılarına nüfuz edebilir,  böyle büyük vizyonlarda etkili pozisyonlar elde edebilirler. Nedeni de reform planlarının bu yönüyle aslında bu grupların ideolojileri, söylemleri ve örgütlenmeleri ile çatışmaması. Gözlemciler, bu düşünceye inanan ve bu grupları terörist olarak sınıflandıran bazı ülkelerde dahi halen dümeni ellerinde tutan birçok ismi hatırlayabilirler.

Üçüncü söylem; “Kimlik, vatanseverlik ve tarihle ilgili her şeye odaklanmamalıyız”. Üst düzey yetkililerin bu konularla ilgili konuşmaları etkisiz hale getirilmeli ve marjinalleştirilmeli, zorunlu olmadıkça kendilerine değinilmemeli. Çünkü bu kavramlar, incelenmeleri ve tartışılmaları siyasal İslam ideolojisiyle doğrudan çelişmekte. Gerçek şu ki hiçbir ülke bu kavramları tam olarak açıklamadan ve onlar hakkındaki tartışmayı derinleştirmeden, kamuoyunun ve aynı şekilde elit ve popüler tartışma alanlarının konusu haline getirmeden istikrara kavuşamaz, devam edemez ve gelişemez. Çünkü bu tür grupların zayıflığını perçinleyen ve onları toplumun dışına iten, önemine rağmen siyasi önlemler ve güvenlik kararları değil, teorik ve entelektüel alanda üstesinden gelinmesidir.

Dördüncü söylem; “Gençlik ve sosyal medya bugün ve gelecektir, geçmişin hiçbir değeri yoktur”.  Bu, sıkı bir organizasyon, tepeden tabana dağıtılan, devletin kolay kolay tespit edemediği araç ve yöntemlerle yayınlanan kararlarla hareket eden Müslüman Kardeşler’in planının bir parçasıdır. Bu plan, söz konusu gruplar üzerindeki baskıları azaltır, dikkat ve ihtiyat noktasını kendisinden, aktivizminden ve etkisinden uzaklara yönlendirir. Zira aslında kendisi, söylemler, organizasyonları ve semboller olarak her yerde bulunuyor. Yaşananların tarihi yakın ve aktörleri belli. Şu anda yalnızca başlarını eğmiş, fırtınanın dinmesini bekliyorlar.

Beşinci söylem; “Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin vizyonu açık ve biz onu destekliyoruz ve onun için çalışıyoruz, sadece bize hizmet etmeyenleri benimsemiyoruz.”  Bu ifade, Prens Muhammed bin Selman’ın yaptığı tüm açıklamaların, diyalogların ve tutumların iptal edilmesi anlamına geliyor. Oysa bunlar, dünyadaki karar vericiler, medya ve araştırma kurumları, düşünce kuruluşları için bir öncelik, bu grupların, söylemlerinin, önceliklerinin ve sembollerinin egemen olduğu onlarca yıllık kayboluşu aşmak için tarihi bir an oluşturuyor. Prens Muhammed bin Selman’ın açıklamalarına örnek olarak, “tartışmalar ve ideolojilerle yüzleşmeye devam ederek yaşamayacağız, yıkıcı fikirlerle uğraşarak hayatımızı boşa harcamayacağız, onları hemen ve bugün yok edeceğiz” sözleri verilebilir. Yine bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte Sururi Hareketi ve ciddi tehlikelerinden bahsetmesi, son olarak sayın Abdullah Mudifer’e verdiği röportajda şeriat, dini ve hukuki referansları, birey, devlet ve toplumla ilgili ayrıntılı açıklamaları buna örnek verilebilir. Veliaht Prens’in bu son açıklamaları, aşırıcılık, radikalizm ve terörizmden uzak bir geleceğe giden yolu aydınlatan bir fenerdi.

Siyasi İslam grupları ve sempatizanları bu konuların ele alınmasını tercih etmiyorlar. Bu kaçınılmaz olduğunda ise, ayrıntılı bir şekilde değil de imalarla ve en dar kapsamda, bu gruplara aksi etkileri olabilecek bir gürültüye yol açmayacak biçimde sunulmasını tercih ediyorlar. Gözlemciler, son yıllarda ne kadar büyük değişiklikler gerçekleştiğini ve geçmişte çok daha küçükleri için bu gruplar ve sembollerinin dünyayı ayağa kaldırdıklarını iyi bilirler. Ancak bugün sessizler çünkü siyasi liderliğin farkındalığının ve kararlarının gücünün ayrımındalar, karşı çıkmanın artık bir seçenek olmadığını, şu anda tek seçeneklerinin içine sızma, yerleşme ve onaylar görünmek olduğunu biliyorlar.

İdeolojik gruplar bir kararla bitmez, siyasi ve hukuki bir sınıflandırma ile ortadan kalkmaz. Ülke, ulus ve halkların medeni bağlamları arasındaki farklılıklar bir yana dünya, Avrupa ve ABD sahnelerinde ideolojik dini grupların nasıl halen varlıklarını sürdürdüklerine tanık oluyor. Bu grupların isimleri çeşitli, varlıklarının delilleri çoktur. Orada anayasanın, hukukun, devlet kurumlarının gücü olmasaydı, yine sahneye hakim olur ve herkese kendilerini dayatırlardı.

Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu ve sonrasında 2040 Vizyonu, kapsayıcılıkları, gelişimleri, yapıları ve destekleyici programlarının sürekli yeniden yapılandırılması, sadece Suudi Arabistan için değil bölge ve tüm dünya için yeni bir gelecek yaratabilecek kapasitede. Bu grupları, söylemlerini ve sembollerini takip etmek için programlar ve kurumlar geliştirmek, diğer yandan kanıtları ve ayrıntılarıyla “ulusal kimliği”, “tarihi” ve “başarıları” yayınlamaya odaklanmak, ilkeleri pekiştirip, ulusal uyumu güçlendirecek ve imkansızı başaracaktır.

Son olarak, bu grupları, tarihteki ve günümüzdeki muadillerini gözlemleyenler, sonlarının yakın olmadığını çok iyi biliyorlar. Asıl başarı, aynı hataya ikinci kez düşmemek için devlet ve kamu kurumlarına sızmalarını engellemektir.

*Abdullah Utaybi- Suudi Arabistanlı yazar ve İslami akımlar araştırmacısı