Lübnanlılar ve değişkenleri idrak etmek

Hükümet değil de Suudi Arabistan vatandaşları, Lübnan’ın bazı Lübnanlıların eliyle İran tarafından rehin alındığını hissettiklerinde üzülüyorlar ve bu son derece doğal.

Suudi Arabistan’ın Beyrut’taki büyükelçisini geri çekme kararı ve Lübnan büyükelçisinden ülkeyi terk etme talebiyle ilgili pek çok Lübnanlının lehte ve aleyhteki yazılarını ve yorumlarını açık bir kalple okudum. Meslektaşımız sayın İyad Ebu Şakra’nın bu gazetede yayınlanan “İran ressam, Suriye orijinal resim, Lübnan da kopyası”başlıklı makalesi de bunlardan biri. Sayın İyad’ın makalesinde dikkatimi çeken, büyük bir nezaket, kibarlık ve vatandaşı olan Lübnanlıları savunma ateşiyle değindiği ve şu sözlerle ifade ettiği husus oldu: “Körfez ülkelerinde onurlu ve sıkı bir şekilde çalışan şerefli Lübnanlılar, başka hiçbir Lübnanlının eylemlerinden veya ahlakından sorumlu değildir. İki tarafın kardeşlik görevleri, Lübnanlının ailesinin geçimine sadık olduğu kadar kardeşlik duygularına sadık olmasını gerektirdiği gibi, Körfez’deki kardeşlerimizin de Lübnan’da, ülkenin kimliği ve kaderi üzerinde dahi genellemeye izin vermeyen derin siyasi anlaşmazlıkların olduğunu anlamalarını gerektiriyor.”

Hiç kimseye bir başkasının günahının yüklenmemesi gerektiğine tamamen katılıyorum. Bu tartışılmaz bir adalet ilkesidir. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde çalışmayla ilgili düzenlemeler yabancıların çalıştırılmasına izin veriyor, ancak uygun gördükleri kişileri seçme yükü şirket ve kurumlara ait. Suudi Arabistanlıların, kurumlarında çalışan ancak daha sonra onlara karşı kötü tutumları olan bazı Lübnanlı şahsiyetlere yönelik öfkesi haklı, ancak meslektaşımız İyad’ın dediği gibi genelleme yapmaya izin vermemeli. Ama benim görüşüme göre, yazarın belirttiği gibi Lübnan’daki derin siyasi farklılıklar nedeniyle değil, çünkü bu sadece Lübnanlıları ilgilendiren bir konu, insanların ahlak ve davranış dengesindeki farklılıktan dolayı genelleme yapılmamalı. Çünkü bu durumda genelleme yapanın kendisi kusurlu olur.

Suudi Arabistan’ın nüfusu 30 milyonu aştı ve bunların üçte biri çalışan, toplumu etkileyen ve ondan etkilenen, eğitim kurumlarında eğitim alan ve veren, hastanelerinde çalışan ve güvenli ortamından yararlanan yerleşik yabancılardır. Suudi Arabistanlılar veya Suudi Arabistan toplumu içindeki Arap ve Arap olmayan uyruklar tarafından işlenen ve kimi zaman ağır suçlara varan yasal ihlaller, yasalara göre eşit bir şekilde cezalandırılır. Yabancılar, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde birbirini takip eden inşaat dönemlerindeki kalkınmanın ortaklarıdır. Ancak buradaki sabit değişken, Suudi Arabistan’ın artık eskisi gibi olmadığı, bayındırlık alanında nasıl geliştiyse, insani yapısının da eğitimle geliştiğidir. Yetkin vatandaşların varlığında Suudi Arabistan’ın yabancı iş gücüne duyulan ihtiyacı eskisine göre azaldı. Ancak bu, yalnızca bilgi değiş tokuşu ile başarılı olunabilecek sektörlerde yabancı yetkin iş gücünden feragat edeceği anlamına gelmiyor. Aksine, yerel yeteneklerin yabancıların yerini alması zamanla artacak ulusal bir stratejidir.

Bir Lübnanlı olarak İyad Ebu Şakra, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’i aynı tabloya yerleştiriyor. Fakat şahsi görüşüme göre ve Suudi Arabistan hükümetinin tüm Arap ülkelerinin istikrarına verdiği öneme rağmen Suudi Arabistanlılar için, Yemen, coğrafi nedenlerle daha hassas ve önemlidir. Arap-Arap, Arap-İsrail ve Arap-İran ideolojik mücadelesinin arenası olduğu için Lübnan, tüm dönemlerde Suudi Arabistan krallarının ilgisine mazhar oldu.  Riyad, Taif Anlaşması yoluyla esas olarak Lübnan bileşenleri arasındaki çatışmayı yatıştırmaya katkıda bulundu. Lübnan’ın yeniden inşasını tamamladı ve kalkınma hareketini hızlandırmak için ekonomisine büyük yatırımlar enjekte etti.

Meslektaşımız İyad’ın İran’ın rolü ve Arap bölgesindeki kolları hakkında söyledikleri aslında herkesin malumu. Cenevre ve Viyana otelleri ile Beyaz Saray’ın salonlarını dolduran uluslararası bir sohbet konusu. Ancak, İran’ın müdahalesiyle boğuşan her Arap ülkesinde en azından ayrıntılar düzeyinde bu gerçeği kabul etmek zor.

Hükümet değil de Suudi Arabistan vatandaşları, Lübnan’ın bazı Lübnanlıların eliyle İran tarafından rehin alındığını hissettiklerinde üzülüyorlar ve bu son derece doğal. Ancak ikilem, Lübnan’daki yolsuzluğun, yurtdışına ve özellikle Suudi Arabistan’a zarar verecek kadar büyümüş olması. Tekrarlanan uyuşturucu kaçakçılığının hedefi Suudi Arabistan vatandaşları iken, bu sistematik kötülük eyleminin devamı nasıl haklı görülebilir? Suudi Arabistan topraklarını savunmak için güney sınırında şehit düşenlerin anneleri, çocuklarını öldürmenin Husilerin hakkı olduğuna inanan bir kişinin Lübnan hükümetine atanması haberini nasıl karşılayabilirler? Bir Suudi Arabistanlı bakan kendisine sorulan soruya, 8 Mayıs 2008’de Hizbullah’ın Lübnan sokaklarında döktüğü kanın, devletin meşruiyetini kırabilmesi için meşru bir hakkı olduğu şeklinde bir cevap verebilir mi?

Hukuk ve ahlakta, ihtilaflar ne kadar büyük olursa olsun, aşılması doğru olmayan normlar vardır. Bu nedenle, kriz sırasında, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, “Suudi Arabistan’daki Lübnan topluluğunu Suudi Arabistan halkı ile ülkelerinde yerleşik Arap kardeşlerini birleştiren doku ve uyumun bir parçası olarak kabul ettiğini” vurgulayan bir beyanda bulunmakta gecikmedi. Burada ikinci ikilem ortaya çıkıyor; Lübnan Dışişleri Bakanlığı tüm bunların neresinde? Devlet Başkanı, Başbakan, siyasi önderler ve parti liderlerinden böyle açıklamalar geldi mi?

Tayyune bölgesinde aşiretler, eşi benzeri görülmemiş bir eylemde bulunarak Hizbullah üyelerine karşı durmak için sokağa indiler. Şiddeti ilkesel olarak reddetmek gerekse de, Hizbullah’ın uygulamaları nedeniyle varoluşsal bir tehdit hisseden Lübnan vatandaşlarına demagoji yapmak da zor.

Hizbullah ve Lübnan’daki ortakları, bir bekleme odasındalar ve bu bekleme sırasında da korkutma eylemleriyle baskı yapıyorlar. İran nükleer dosyasına ilişkin Viyana müzakerelerinden ne çıkacağını bekliyorlar. Suudi Arabistan-İran müzakerelerinden bir çözüm çıkmasını ya da Washington’un onların yardımına koşmasını umuyorlar…

Lübnan’ın meseleleri Lübnanlıları ilgilendirir, ancak aralarındaki yozlaşmışlar, dış sorunların ülkelerine girmesine olanak tanıdılar, dolayısıyla çözümler de dış tarafların rehini haline geldi.

*Emel Abdulaziz Hezzani- Suudi yazar