Arap kadınları ve şiddetin maliyeti

Dünyada kadına yönelik şiddet olgusunu ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da bunu başaramayız. Çünkü bu görmezden gelmekten daha çok yüzleşilmesi ve üzerine düşünülmesi gereken bir mevzudur.

Kadınların tüm eylem, başarı ve temayüz alanlarına cesurca atıldığı ve günümüz dünyasının, etkili kadın becerileri ile dolu olduğu bir gerçek. Ancak bu gerçek hala tamamlanmış değil. Zira bu gerçeğin bir diğer yarısı, kadınların çektikleri ıstırabı, ataerkil kültürün devam ettiğini ve ayrıca kadınların ekonomik sömürüye ve cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldıklarını gözler önüne seriyor.

İşin iyi tarafı, tüm dünya kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet olgusuna yaklaşırken açık sözlü ya da en azından bir nebze öyle davranıyor. Bu olguyla mücadele için “Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı Mücadele için 16 Günlük Aktivizm” kampanyasının tahsis edilmesi düşünüldü. Uluslararası düzeyde ve birçok ülkede gerçekleştirilen bu kampanya kapsamında dünyada kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddetle mücadele etmeyi ve farkındalık yaratmayı hedefleyen etkinlikler düzenleniyor. Uluslararası çapta dün başlatılan bu kampanya 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne kadar devam edecek.

Bu yıl kız çocuklarına ve kadınlara yönelik dijital şiddet olgusunda bir artış kaydedildi. Çeşitli araştırmalar, patlak verdiğinden beri dünya çapında insanları karantinaya girmeye, tam kapanmalar getirilmesine ve hareketlerin kısıtlanmasına mecbur bırakan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının, özellikle dijital taciz ve internet üzerinden uygulanan şiddet de dahil olmak üzere kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet oranının artmasına yol açtığını ortaya koydu.

Aslında sadece dijital şiddet değil, aynı zamanda bu salgında aile içi şiddet de kat be kat arttı. Çeşitli araştırmalar, uygulanan şiddet türlerinin başında eş şiddetinin geldiğini ortaya koydu.

Bunlara dayanarak sorunun, şiddetin gerçek veya sanal alanlarında değil, başlı başına varlığında yattığını söyleyebiliriz. Çünkü gerçek, sanki fail bir tane olduğu için birlermiş gibi, varsayımın bir uzantısı olarak varsayımın üzerine gölge düşürür.

Tabi ki dijital şiddetle mücadele etmek, bunu kınamak ve suç saymak için gerekli yasaların olmaması bazı kişilerin dijital araçlar üzerinden kadınları ve kızları istismar edip onlara saygısızlık etmesini ve dijital ortamı yasal sorumluluk kapsamına girmeyen bir ortam olarak görmesini daha da kolaylaştırıyor olabilir.

Aslında dijital şiddete karşı savaşmak için ilgili yasaların çıkarılması ve bunların uygulanabilmesi için gerekli mekanizmaların oluşturulması gerekiyor. Ancak bu şekilde, bazılarının herhangi bir tarafın hesap sorma ve yasal takip hakkı olmaksızın her şeyi yapabildiği ve tüm yasakları kendisine mubah kıldığı bir alan olarak gördüğü sanal dünyaya olan bakış açısının değiştirilebileceğini düşünüyoruz.

Yasaların sanal dünyayı kapsaması önemli. Zira ceza, işlenen suçu kapsar, nerede işlendiğini değil.

Özel, kamusal veya dijital ortamda uygulanan şiddet, şiddetin biçimlerinin ve dallanıp budaklandığının bir göstergesidir. Tüm bunlar, şiddetin anlaşılmaya ve nedenlerinin belirlenmeye çalışıldığı temel aşamaya geçmek için atılması gereken bir adım olarak şiddetin boyutunu ve tehlikesini belirlememize yardımcı olur.

Cinsiyet ayrımcılığına dayalı şiddet olgusuna ilişkin hakim olan analizin kültürel yaklaşımlar ve yorumlar olduğu ortada. Devletlerin kadına yönelik şiddetle mücadele için yürüttüğü tüm uluslararası kampanya ve programlara rağmen şiddet azalmaktan çok artmış durumda. Bu noktada cinsiyet ayrımcılığına dayalı şiddet konusuna nasıl yaklaştığımızı gözden geçirmek, eleştirmek ve sorular yöneltmek gerekiyor.

Öz eleştiri yapmayıp toplumlarımızın ağır bedeller ödemesine sebep olan bu olguya yaklaşımımızda yanlışlar olduğunu kabul etmedikçe kadına şiddet konusunda bir arpa boyu yol katedemeyiz. Şiddete karşı fiziksel bir analiz yapılması hususunda gerekli özeni gösteren çok yönlü bir strateji, bizi ideal çözüm planına yaklaştırabilir.

Bu bağlamda, kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesine yönelik bir yaklaşımın benimsenmesinin önemli niteliksel değişiklikleri beraberinde getireceğini düşünüyoruz. Şiddet büyük ölçüde ekonomi ile ilişkili olduğundan kadınların ekonomik açıdan bağımsızlıklarını kazanmasına yardımcı olmak, eşitliği ve katılımı daha yüksek ve daha geniş sınırlara taşımak için ucundan tutulabilecek ilk iptir. Arap toplumlarımızda kadın ve şiddet konusunda bugüne kadar benimsenen yaklaşımları sağlam temellere dayanarak gözden geçirmek için toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin maliyeti, özellikle de ekonomik maliyeti konusunda ayrıntılı bilimsel çalışmaların yapılması önemli. Nitekim kadına yönelik şiddetin tek bir maliyeti yok; bunun psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik maliyetleri var.

Bu aşamada ekonomik maliyete odaklanmak doğru bir seçim olabilir. Çünkü bugün ekseriyetle Arap ülkelerinin ekonomik durumu, genel olarak yoksulluk, işsizlik ve kalkınma sorunlarına çözüm bulmak için her iki cinsiyetin de katılımını gerektiriyor. Buna ilaveten cinsiyet ayrımcılığına dayalı şiddetin ekonomik maliyeti ne zaman azaltılırsa bu, psikolojik, kültürel ve sosyal maliyetlere de otomatik olarak olumlu bir şekilde yansıyacaktır. Ekonomik maliyete odaklanmanın bize daha hızlı ve verimli bir çözüm yolu sağlayacağını düşünüyoruz.

Bütün ülkelerimiz toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin ekonomik maliyetinin belirlenmesinde yer alıyor mu?

Bunun maliyetinin ne kadar ağır olduğunu fark ettiğimizde, birçok şey değişecek ve açık ve yeterli bir şekilde dikkat etmeden şu anda ödediğimiz bedelin büyüklüğünü kabul edemeyeceğiz.

* Emel Musa -Tunuslu şair ve yazar