Suudi Arabistan Veliaht Prensi Prens Muhammed bin Selman ve Umman Sultanı Heysem bin Tarık (SPA)

Muhammed bin Selman: Devletin gücü ve ittifakları

Suudi Arabistan ve Arap Körfez devletlerinin geleneksel müttefiki ABD ve Batı ülkeleridir.

Liderliğin gücü, farkındalığı ve başarıları, ülkesi ve halkı için onu istisnai bir performans ve başarı aşamasının ifadesi, diğer halklar için bir ilham ve umut olan tarihi bir sembole dönüştürür. Temel ve büyük ortak paydalar yakınlaştıkça, umutlar yoğunlaştıkça ve başarılar arttıkça sembolizm artar. Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin KİK (Körfez İşbirliği Konseyi) ülkeleri ziyareti, bu konseyin gücünün bir ifadesi, konumunu güçlendirmeye, rolünü sürdürmeye, mekanizmalarını ve emellerini geliştirmeye yönelik ciddi bir çabaydı. Okumaya ve tefekkür etmeye değer boyutları bulunan bir mesajdır.

Devletlerin gücü, istikrar, güvenlik, kalkınma ve refah dahil olmak üzere iç safların birliğinden başlar. Sağlam bir kimliğe, tarihsel derinliğe, siyasi meşruiyete ve ekonomik bir güce dayalıdır. Net bir vizyon, planlar, ilan edilen projeler, ulaşılan ve geliştirilen hedefler aracılığıyla daha iyi bir gelecek vaat eder. Suudi Arabistan ve Arap Körfezi ülkelerinde olan da budur.

Ülkelerin gücü, çevresindeki en yakın komşularıyla olan ilişkilerinden gelir. Suudi Arabistan’a en yakın ülkeler de Körfez ülkeleri; Umman, BAE, Katar, Bahreyn ve Kuveyt’tir. İşte Veliaht Prens’in turunun kapsadığı ülkeler de bunlardı. KİK’in uyumu ve gücü, üyeleri arasında başta siyasi, ekonomik, güvenlik ve askeri olmak üzere tüm alanlarda entegrasyonu artırarak ittifakın kuvvetlendirilmesi, Suudi Arabistan ve tüm ülkeleri için bir güçtür. Entegrasyon ise temelde din, dil, kültür, değişmez gelenekler ve miras kalan örfler dahil olmak üzere tüm bu ülkeler ve halkları arasındaki büyük paydaların gücüne dayanmaktadır. Bütün bunlar, daha iyi bir gelecek, daha büyük bir güç ve etki inşa etme görevini kolaylaştırır.

Arap Birliği, İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) ve benzeri kuruluşlar ile ilişkiler, bu bölgesel gücün ardından gelir. Üzerinde çalışılan, zorluklarının üstesinden gelinmeye, sorunlarının ortadan kaldırılmasına çabalanan özel ve istisnai durumlardan geçen ülkeler hariç tüm Arap ülkeleriyle iyi kurulmuş ve sağlam ilişkiler bunu takip eder. Bir dizi Arap ülkesini Arap Baharı olarak bilinen tehlikeden kurtaran ve Yemen’i kurtarma çabası halen süren Suudi Arabistan-BAE -Mısır ittifakı da bu sıraya dahildir. Son olarak, farkındalık, bilgelik ve ilgiyle yönetildiğinde devletlerin gücünün gerçek bir destekçisini oluşturan uluslararası ittifakların ve stratejik ortaklıkların gücü gelir. Bunlar tarihin gelişimi ile gelişen, farklı ilgi ve amaçlara göre farklılık gösteren ittifaklardır. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri tek bir tarafa dayanmıyorlar, dünyadaki tüm büyük güçlerle birden çok ittifak örüyorlar ve bu da bölgesel ve uluslararası olarak Körfez ülkelerini ilgilendiren tüm dosyalarda etki ve etkinliği sağlıyor.

Bölgede başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap ülkelerine düşman olan iki büyük proje var. Bunlardan biri, siyasi İslam grupları ve dini terör örgütleri tarafından temsil edilen, sabit politikalar, stratejiler, açıklanmış pozisyonlar, askeri ve askeri olmayan müdahaleler yoluyla Körfez ülkelerine düşmanlığını göstermiş yayılmacı köktendinci bir projedir. Ancak bu proje feci bir başarısızlığa uğradı, önceki hedeflerini ve düşmanca politikalarını terk etmeye başladı.

Diğer proje, ideolojik olarak radikalizmin ve mezhepçiliğin yerleşmiş olduğu, bir mezhebi siyasi ve askeri bir silah olarak kullanan yayılmacı bir projedir. Siyasi İslam grupları ve hem Sünni hem de Şii dini şiddet örgütleriyle derin ittifaklar örmüştür. Diğer projeden daha başarılı ve tehlikelidir. Dünyanın önde gelen ülkeleri ile ilişkilerinde onlar tarafından şımartılır. Söz konusu ülkeler, sadece Arap ülkelerine değil, tüm dünyaya düşman olan hırslarına ve politikalarına uygun bir anlayış ve kararlılıkla onunla mücadele etmek yerine ona boyun eğmektedirler.

Bu proje Lübnan devletini ele geçirmeyi başardı ve Körfez ülkeleri onu boykot etti. Yemen’de terörist Husi milisleri aracılığıyla başarılı oldu ve Körfez ülkeleri siyasi ve askeri olarak onunla savaşıyor. Suudi Arabistan, yumuşak ve sert güç yöntemleriyle Yemen’i onların pençelerinden kurtarmak için “Arap Koalisyonuna” liderlik ediyor. Son zamanlarda Husileri hedef almak ve sınırlandırmaktaki başarılar birbirini takip ediyor. Irak’a gelince, bu projenin en güçlü düşmanı, bu projenin kendisini nasıl yerle bir ettiğini, devletini çökertmeye, bazı partilerine ve liderlerine boyun eğdirmeye çalıştığını uzun yıllar deneyimleyen Irak halkıdır. Bunu çeşitli şekillerde ifade eden Irak halkı, son olarak da seçim sonuçlarıyla ifade etti. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, Irak halkının ve Irak devletinin tam bağımsızlık ve egemenliklerini yeniden kazanmalarına yardım ediyor. Suriye’ye gelince, büyük tehlikeler ışığında devlet ve halk yeniden birleştiğinde onun da kurtarılması ve kendisine yardım edilmesi temenni ediliyor.

Prens Muhammed bin Selman’ın turu tüm bunları ve daha fazlasını hedefliyor, ortak projeler benimsiyor ve “koordinasyon komisyonlarını” destekliyor. KİK ülkelerini, uluslararası güç merkezlerindeki mevcut dengesizlik, bölgedeki önemli meselelere yönelik tutumları ve politikaları hakkında daha fazla farkındalıkla, daha büyük bir güçle, daha kuvvetli bir yakınlaşma ve daha geniş çıkarlarla yeniden birleştiriyor. Bu aşamada KİK’in gücü, sorunlarının üstesinden gelmek ve zorluklarla yüzleşmek konusunda ülkelerinin ve halklarının en iyi destekçisidir.

KİK ülkeleri vatandaşlarının, Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni samimi ve yürekten karşılamaları, gören gözlerden kaçmayacaktır. Çünkü onda bir bireyin uyandırabileceği sembolizmi görebiliyorlar, duygu ile kelimeleri taşarak ona doğru akıyorlar. Başarılı bir lider, şahsında insanların tüm bireysel gurur, haysiyet, güç, yenilmezlik ve gurur umutlarını taşır. Bu Körfez turu boyunca medya araçlarında dolaşan tüm videolar bunu ifade ediyordu. Şimdi bu, liderleri ve devletleri arasındaki fikir birliğinin geniş kapsamlı ve istikrarlı olduğu Arap Körfezi ülkeleri vatandaşları arasında yaşandı. Ama daha önce bir dizi başka Arap halkı ile de bu yaşanmıştı. Birçoğu aynı duygu ve düşünceleri ifade etmişlerdi; bir insanda ve herkesin arzuladığı, takip edilip izlenebilecek kendine özgü bir model sunan bir sembolde vücut bulan bir hayal ve umut arayışı.

Suudi Arabistan ve Arap Körfez devletlerinin geleneksel müttefiki ABD ve Batı ülkeleridir. Bununla birlikte, ayrı ayrı her büyük Batı ülkesiyle, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerle, Pakistan’dan Güneydoğu Asya’ya çevrelerindeki Müslüman ülkelerle ve dünyadaki tüm etkili ülkelerle seçkin ilişkiler kurmaktadırlar. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin konumunu güçlendiren husus, genişlemeci bir projelerinin olmamasıdır. Aksine, ilgileri başarı, gerçekleştirme, gelişme, ilerleme ve yükselme odaklıdır. Sonu hesaplanmamış maceralardan veya bölgesel ve uluslararası krizler yaratarak iç sorunları ihraç etmeye çalışmaktan uzak, ülkelerinin istikrarı ve halklarının refahıyla ilgilidir. Bölgesel ve uluslararası çapta tüm büyük zorlukların üstesinden gelmeyi, düşmanlarını bertaraf etmeyi başardıkları modern devletlerinin onlarca yıllık ömrü boyunca Körfez ülkelerinin başardıkları şey budur.

Son olarak, güçlü bir ülke ittifaklarıyla güçlenir. En güçlü emperyal güç ABD, kendi gücü ile yetinmiyor, ittifaklarıyla güçleniyor. Suudi Arabistan’ın başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap, bölgesel ve uluslararası düzeydeki ittifakları da giderek güçleniyor.

*Abdullah Utaybi- Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı