Omikron varyantı Antarktika’ya ulaştı

Antarktika’da araştırmalar yürüten bilim insanları arasında Omikron varyantının etkili olduğu 17 vaka tespit edildi. Omikron’un Antarktika’da çalışmalar yürüten çok uluslu araştırma heyetine kadar ulaşması, salgının boyutlarını gözler önüne serdi. Bilim camiası, Avrupa’da da epidemiyolojik sahnesinin şubat başında veya ortalarında, salgın dalgası geri çekilmeye başlamadan önce, ocak ayının sonuna kadar durumun kötüye gitmeye devam edeceğini görüşünde.

Avrupa Bulaşıcı Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) uzmanları, Omikron varyantının hızlı bir şekilde yayılmasının, çalışanlar arasında çok sayıda vakanın olması sebebiyle zor şartlarla karşı karşıya kalacak sağlık sistemlerine baskı yapmaya devam edeceğini bildirdi. Yapılan tahminler on milyonlarca Avrupalının virüse yakalanmalarının ardından evlerinde karantinaya tabi tutulacağı yönünde.

Ancak uzmanlar, bu salgın dalgasının gerilemesinden sonra sağlıklı nüfusun büyük bir kısmında oluşacak bağışıklığın yanı sıra güçlendirici doz aşılar nedeniyle epidemiyolojik düzeyde gelecek ayın ortalarından itibaren sakin bir aşamaya geçileceği iyimserliğine sahip. Tahminlere göre mevcut dalganın bu ayın ikinci yarısının başında zirveye ulaşması bekleniyor. Salgına karşı savunmasız ve aşı olmamış gruplar hariç, genel olarak nüfusta yeni enfeksiyon ve tehlikeli vakaların sayısında önemli bir düşüş yaşanması bekleniyor. Barselona’daki Küresel Sağlık Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak çalışan epidemiyolog Quique Bassat’ın yaptığı açıklamaya göre bilim camiası, ortaya çıktığı andan itibaren yeni sürprizlere neden olan virüse karşı istenen toplu bağışıklığına ulaşma fikrinden yavaş yavaş uzaklaşmış görünüyor.

Daha önce yaşanan tüm dalgaları geride bırakması muhtemel olan yeni salgının, ek doza aşılamalarının hızla ilerlemesi ve yeni enfeksiyonların yüksek bir yüzdesinin, aşı olmaması veya aşı döngüsünü tamamlamamış kişiler arasında meydana gelmesi sebebiyle nüfusun toplum bağışıklığı düzeyine önemli ölçüde etki etmesi bekleniyor. Bassat sürece dair şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu dalgadan daha güçlü bir şekilde çıkacağız. Ancak geçirdiğimiz zorlu haftaların ardından enfeksiyonlardaki artış halen yüksek olduğu için çoğu Avrupa ülkesinde stres yaşamaya başlayan sağlık sistemleri üzerindeki baskı daha da artacak.”

Ek doz aşılama oranında yüzde 58’e ulaşan İzlanda dışında tüm Avrupa ülkelerinde güçlendirici doz uygulaması yüzde 50’nin altında kalsa da sağlık personeli ve salgına karşı savunmasız gruplar arasında oran yüzde 80’i geçti. Uzmanlar, şu ana kadar yapılan tüm çalışmaların Pfizer ve Moderna aşılarının tam doz uygulamasının sağladığı korumanın, iki dozun uygulanmasından 4 ay sonra azalmaya başladığını, AstraZeneca ve Johnson&Johnson aşılarında ise daha da önce azaldığını göstermesinden sonra üçüncü dozun uygulanmasının önemini vurguladı.

ABD, İsrail ve İngiltere gibi aşı kampanyalarında ilk adımları atan ülkelerde bu konuda kapsamlı çalışmalar yürüten Harvard Üniversitesi Epidemiyoloji Bölümü Başkanı Miguel Hernan şu açıklamada bulundu:

“Tüm verilerde, sadece asemptomatik enfeksiyonlara karşı değil, hastanede tedavi gerektiren vakalarda da bağışıklık korumasının azaldığını gözlemledik. Çalışmalar, ek dozun uygulanmasının tüm yaş gruplarında ciddi semptomlu hastaların azalmasını sağladığını gösterdi. Şu an tanık olduğumuz gibi hızla değişen bir epidemiyolojik sahnede, bazı ülkelerin yapmaya başladığı gibi, ikinci ve üçüncü dozlar arasındaki sürenin azaltılması son derece önemlidir.”

Çoğu Avrupa ülkesi, tam doz aşılama ile ek doz arasındaki süreyi 6 aydan 4 veya 3 aya indirmeye başlıyor. İtalya yeni bulaş ve hastaneye yatış gerektiren vakaların yanı sıra yoğun bakımlardaki baskının da artması nedeniyle bu süreyi iki ay olarak belirlemeyi planlıyor.

Avrupa ülkelerinin yeni varyantın yayılmasını engellemek üzere aldığı diğer önlemler arasında 5 yaş üstü çocukların aşılanması da var. Söz konusu önlem, enfeksiyonlardaki büyük bir oranın 5-11 yaş arasındaki çocuklarda meydana geldiğinin ve bunların büyük çoğunluğunda gözle görülür semptomlarının olmadığının tespit edilmesinin ardından geldi.

Bunun yanı sıra Güney Afrika, Hollanda ve ABD’deki ön çalışmalar, aşılı kişilerin veya virüsten iyileşenlerin bağışıklık sisteminin, Omikron varyantının neden olduğu tehlikeli enfeksiyonla karşı karşıya kalmadığını gösterdi. Bu durum, varyantın birçok ülkede geniş çapta yayılmasında rağmen önceki dalgalara kıyasla daha az hastaneye yatış ve ölüm oranın açıklıyor.

Tüm bu çalışmalar, aylar, yıllar, on yıllar ve hatta bir ömür boyu virüsü hatırlayabilen ve vücuttan atılabilen akyuvarlar olan lenfositlerin analizine odaklanmıştı. Uzmanlar bunların, akyuvarların enfekte hücreleri tanıyan ve yok eden virüsün enfeksiyon süresini uzatmasını ve tehlike aşamasına ulaşmasını engelleyen ‘ölümcül hücreler’ olduklarını belirtiyorlar. Güney Afrika’daki Cape Town Üniversitesi’nden viroloji uzmanı Wendy Borgers söz konusu lenfositlerin yanı sıra ikinci kez enfekte olma durumunda bağışıklık sistemini yeniden etkinleştirmeye yardımcı olan başka hücrelerin de bulunduğunu bildirdi.

Borgers liderliğindeki araştırmacılardan oluşan ekip, Pfizer veya Johnson&Johnson ile aşılanmış veya daha önce virüsü atlatmış 90 hastanın kanındaki lenfosit seviyelerini analiz etti. Analiz sonucunda, lenfositlerin Omikron’a karşı yanıtının yüzde 70 ila yüzde 80 arasında olduğu sonucuna ulaşıldı.

ABD’de epidemiyolog Alessandro Sette’nin ekibi Moderna, Pfizer ve Johnson&Johnson ile aşılanmış 86 kişide akyuvarlar üzerinde bir çalışma gerçekleştirdi. Sette, ilk sonuçların Omikron’a karşı tepkinin yüzde 80’e kadar çıktığını gösterdiğini, bu durumun vücuttaki koruyucu hücrelerin yüzde 80’inin görevlerini yerine getirmeye devam ettiği anlamına geldiğini belirtti. Ancak bu yanıtın yeterli olup olmadığının henüz net olarak bilinmediğine dikkat çeken Sette bunun enfeksiyonu önlemek için yeterli olmayabileceğini ancak tehlikeli semptomları engelleyebileceğini kaydetti.

Şarkul Avsat