Kuveyt siyaset sahnesi: Sessiz kalmak kabul anlamına gelmez!

Kabile, mezhep, akrabalık, hatta ticari ve kişisel çıkar sonucu olsun adam kayırmacılığın güçlü bir şekilde egemen olması, dahası toplumu geriletmesi üzerine, “Vah sana ey Kuveyt” ifadesi halkın geniş bir kesimi arasında popüler hale geldi.

Kuveyt siyaset sahnesi, tüm girdileriyle, dostu memnun edecek ve halkın tamamının çıkarlarına hizmet edecek bir durumda değil. Pek çok elit ve seçkinin sahada olup bitenler hakkında fikrini ifade etme konusundaki muğlak sessizliği, olanları kabul etmek anlamına gelmiyor. Aksine bu, herkes kendi dar gündemiyle meşgul olduğundan küçük şeylerle uğraşılan bir ortamda söz konusu dosyayla ilgili hiçbir mantıklı konuşmanın duyulmayacağını bilenin sessizliğidir. Kamuoyunda duyulan birkaç sese rağmen, getirileri hala neredeyse sıfırdır. Peki, dosya nereden okunabilir? Ortalama bir Kuveyt vatandaşının, çoğunlukla ekonomi, eğitim, altyapı ve yönetim açısından yetersiz olan hizmetlerin gerilemesi gibi sahada takip ettiği gelişmeler arasında hissettiği genel rahatsızlık perspektifinden mi? Yoksa Yasama Konseyi üyeleri arasında karşılıklı fiili ve sözlü şiddet kertesine varan tartışma ve bölünme perspektifinden mi? Yazılı basının ve kitle iletişim araçlarının aktardıklarına gelince, hassas devlet kurumları dahil olmak üzere kurumları ve kişileri delilsiz ve toplumsal olmayan amaçlarla sorgulama, suçlama ve karalama noktasına varacak kadar tarafsızlıktan sapan eleştiriler görülüyor. Yasa koyucucular da, bunlara şeffaflık ve açık sözlülüğe daha fazla alan tanımak yerine bir dizi cezayla karşılık veriyorlar.

Bu karışık sahneyi tanımlamaya en yakın ifade, pusulanın şaşırıldığı ve yönün kaybedildiğidir. Siyaset sahnesi, geçersiz ve uygun olmadığı teyit edilen şeylere tanık oldu, ancak araç ve hedef arasındaki açık boşlukta bunlar tekrarlanıyor. Örneğin, meclis üyelerinden biri bakan seçildiğinde, sadece eski milletvekilinin seçilmesini sağlayan araçlar oldukları için bakanlık yönetime ehil olmayan kişilerle hızla doluyor. Bunun sonucunda kamu yönetimi ve yasaların ağırlığı geriliyor. Kimi üyelerin bizzat kendilerinin onaylayanlar arasında yer aldıkları yasalar nedeniyle kriminalize edilmesi kertesine varacak kadar çelişkili bir durum ortaya çıkıyor. Memnun etme ve gemiyi geçici çözümlerle yüzdürme çabası, uyumlu bir toplum üretemez. Dolayısıyla, kamu yönetiminin uyumu bozulmakta, dar çıkarlar kamu yararına üstün gelmekte, kitlelerin huzursuzluğu ve güven kaybı artmaktadır.

Kabile, mezhep, akrabalık, hatta ticari ve kişisel çıkar sonucu olsun adam kayırmacılığın güçlü bir şekilde egemen olması, dahası toplumu geriletmesi üzerine, “Vah sana ey Kuveyt” ifadesi halkın geniş bir kesimi arasında popüler hale geldi. “Niyet bekçileri” grubunun, kadınların savunma alanında muharebe dışı faaliyetlerde çalışmalarına karşı çıkarak kopardıkları gürültü buna örnek verilebilir. Bu, dünyanın çoğu ülkesinde mevcut bir uygulama ama Kuveyt’te gündeme getirildiğinde bakana karşı bir seferberlik ilanıyla karşılaşıyor! Pozitif olup “Vahlar sana ey Kuveyt” demeyeceğim, bunun yerine, ciddi olarak düşünülmesi gereken temel adımlar bulunduğunu söyleyeceğim. Birincisi, “ulusal diyalog” sahnesinde sunulanlar sadece kısıtlı sayıda insanla sınırlı kaldı ve bu da ulusal diyalog kavramının anlamı ve yapısıyla çelişiyor. Eğer gerçek bir ulusal diyalog isteği varsa iki alanda genişlemeli; birincisi, katılımcı sayısı ile bilimsel ve mesleki düzey. Bu noktada yasama ve yürütme kurumları dışından kamusal alanda faaliyet gösteren fikir ve deneyim sahibi kişiler ulusal diyaloga dahil edilmeli. İkinci alan ise, önceki oturumlarda sadece “af kapsamındakilerle” sınırlı olan diyalog gündemi, oysa bu konu birçok ülkede olduğu gibi, yürütme çerçevesinde kolayca ve sorunsuz bir şekilde ele alınabilir.

Önerilen ikinci gündeme gelince, gerçek ve arzu edilen reformun genel çerçevesine bakmak, faydalı olanlara bağlı kalmak, işe yaramaz olanları atıp kurtulmak için süreci gözden geçirmektir. Bu gözden geçirmenin öncelikleri arasında şunlar olmalı; birincisi, anayasanın geliştirilmesi (kimse anayasayı geliştirmenin öneminden bahsetmiyor). Üzerinden yarım asrı aşkın bir zaman geçmiş metinler, büyük bir değişim geçiren ekonomik, demografik, teknik ve sosyal değişkenlere nasıl uyum sağlayabilir? 1962’de oy kullanma hakkına sahip olanların sayısının bugün oy kullanma hakkına sahip olanların yüzde 4’ünden daha az olduğu bir toplumla nasıl uyumlu olabilir. Bu pek çok örnekten sadece biridir. Kuveyt toplumu, o dönemdeki büyüklüğünden dolayı rekabetin sınırlı olduğu bir toplumdan, büyük, geniş çaplı bir rekabetin (toplumsal anlamda) olduğu, çoğulcu bir topluma dönüştü. Son 60 yılda Kuveyt’in siyasi kalkınma köprüsünün altından çok sular geçti. Yeni gelen suların, büyüyen ve genişleyen toplumun atardamarlarında akması için onları iletecek damarlara ihtiyacı var. Bu toplumdaki ilişkiler artık önceki toplumdaki ile aynı değil. İlişkiler yüz yüze değil. Bilakis hukuku, herkese adil ve eşit bir şekilde uygulama kültürünü öne çıkaran ilişkiler önem kazandı.

Anayasanın kendisi, ilk 5 yıllık deneyiminden sonra, yetkilendirme ve katılım konularının gözden geçirilmesi gibi bazı metinlerinin geliştirilmesi gerektiğini söylemişti. Ülkelerin ve toplumların, kaçınılmaz gelişime uyum sağlamak adına çevrelerindeki değişkenleri incelediği ve onlara uyum sağladıkları “sessiz” takipçiler için gizli değil. Son olarak Ürdün anayasasında yapılan değişiklik ve dünyanın diğer yerlerindeki değişiklikler, bunun örneğidir.

İkincisi, aktivistlerin katılacakları ve hizip, kabile, bölgesel ve mezhepsel bağlantılardan uzak, hukukla disipline edilmiş forumların kurulmasına olanak tanıyan modern bir siyasi güçler düzenlemesidir. Bu forumlar üyelik, finansman ve programlar açısından net bir yasaya dayanmalı ki parlamentodaki yürütme erkinin kişiler değil, programlar aracılığıyla net bir şekilde ilişki kurabileceği platformlar ve temsilciler üretebilsin. Bugün egemen olan kişiselciliğin neden olduğu kaos yerine olup bitenleri özel kurallarına ve temellerine göre takip eden ve ele alan platformlar ve temsilciler ortaya çıkarsın. Kişiselcilik öyle bir kerteye varmış ki, insanlar ne zaman bir sabah kalktıklarında bir gün önce yüksek sesle eyvahlar eden ve felaket tellallığı yapan kişilerin, yalnızca kişisel çıkarları için bir sonraki gün söyledikleri her şeye sırtlarını tamamen dönmüş olduklarını göreceklerini bilemez oldular.

Bu birinci ve ikincisi, hak edilmiş bir niteliksel sıçramaya hazırlanan ülkedeki siyasi ve idari çalışmanın doğası ve kapsamında bir değişiklik üretmeli. Kamusal, özellikle de muhalif olduğunu söyleyerek karşı çıkanların düşünceleri, bu tür bir bütünlüklü düşünmeden yoksun. Nitekim muhalefet, uygulamadaki kusurların (bahsi geçen bütünlüğün) temellerine dokunmayan, ikincil öneme sahip şeylerden bahseden bir belge veya taslak dağıttı. Gözlemci böyle bir belgeyi okuduğunda şuna hayret ediyor; kırılgan ve zayıf bir belge, çekişme ve küçümseme, yanlış bilgi, bilgi ve düşünsel içerikten tamamen yoksun bir temele dayandığı herkese aşikâr, siyasi hastalıklara nasıl bir panzehir sunabilir. Çözüme bir katkıda bulunabilir.

Son söz; gazetelerde vizyon sahibi vatandaşların birtakım yazıları yayınlansa da hem yürütme hem de yasama kurumu, bilgiye dayalı ve ulaşılmak istenen ulusal hedeflerle bağlantılı bir erken uyarı sisteminden yoksundur.

*Muhammed Rumeyhi- Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi’nde Sosyoloji profesörü…

Şarku’l Avsat