Biden ve Husiler: O halde terör nedir?

Başkanlığının başlangıcında, ABD Başkanı Joseph Biden, Husi terörist milislerin açık ve aleni eylemlerine rağmen, Yemen’deki savaşı diplomasi ile sona erdirmek çabasıyla bu terör grubunu terör listesinden çıkarmıştı.

Husilerin Başkan Biden’ın bu adımına yanıtı gecikmedi. ABD’nin müttefiki olan komşularına yönelik saldırılarını hızla tırmandırdı. Yemenlilere insani yardım erişimini engelledi. Ancak, bu tepkilerin haberi, içeride kriz içinde olan ve yurtdışında siyasi olarak kırılmış ABD yönetiminin kulağına ulaşmamış gibi görünüyor.

ABD Başkanı, Husi meselesinde son söz sahibi ve Husilerin hamisi İran’ı yatıştırmak için mi bu adımı attı?

İran’ın kısa veya orta vadede nükleer bir güce dönüşmesine kaçınılmaz olarak izin verecek bir nükleer anlaşma imzalamak için Mollaların peşinde koşmaya devam eden ABD’nin gölgesinde, durum soruyu cevaplamaya gerek bırakmıyor. Anlaşmanın İran’ın nükleer bir güce dönüşmesine izin vereceği, ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi üyesi Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz başta olmak üzere Washington’daki birçok parlak politikacının bugün farkında olduğu bir husus.

Cruz, iki gün önceki tweetinde, “Biden, İran rejimine garantiler sunamaz. Onlar (Biden yönetimi), bir yandan rejime milyarlarca dolar pompalarken diğer yandan İran’ın nükleer programını sağlam bırakacak feci bir yeni anlaşma üzerinde çılgınca çalışıyorlar” diye yazdı. En tehlikeli vaadi ise, ABD yönetimi İran ile bir anlaşma imzalarsa Cumhuriyetçi Parti’nin iktidara geldiği gün anlaşmayı yırtıp atacağı idi.

Senatör Cruz, terörist Husi milislerin Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki sivil hedeflere saldırmasından bu yana seslerini yükselten isimlerden. Biden’ı, terör saldırılarını durdurmak için Husilere yönelik yaptırımları hızla yeniden uygulamaya sokmaya çağırdı. Cruz, Biden’ın Husileri terör listesinden çıkarmasının İran rejimini destekleyebilecek bir şey olduğunu düşünüyor.

Husilerin ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yeniden resmi olarak terör örgütü olarak tanımlanmasının zorunlu olduğu çağrısı yapan tek kişi Cruz değildi. Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Don Bacon ona katılarak, Amerikan dostu BAE halkına yönelik son saldırıları kınadı. Husilerin bu kadar ileri gitmelerinin sebebinin Başkan Biden olduğunu vurgulayarak, derhal kendilerini yabancı terör örgütü olarak tanımlama ve İran’ın Yemen’e silah göndermesini durdurma çağrısında bulundu. Ancak eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun sesi Cruz ve Bacon’dan daha yüksekti. Pompeo, Husi terörünü kınamakla kalmadı, aynı zamanda Başkan Biden’ı hala Husileri meleksi, terörist olmayan bir grup olarak gördüğü, Biden yönetimini Amerikalıların hayatlarını tehlikeye atmamak konusunda aciz kaldığı için sertçe kınadı.

Amerikan medyası da kafası karışık yönetime darbeler indirmekten çekinmedi. Wall Street Journal hemen Başkan Biden’ı ve Husiler hakkındaki kararını kınadı. Hele de bütün dünyanın saf terörist gözüyle baktığı bir grubu terör listesinden çıkarırken, Husilere karşı savaşan Arap Koalisyonuna Amerikan desteğini durdurmaya yöneldiği için. Bunların Amerikan kararlarının olması gerektiği şekille, yani müttefiklere azami desteği sağlamakla açıkça çeliştiğini belirtti.

Bu noktada aklımıza Biden yönetimine şunu sormak geliyor: Husiler terörist bir milis grubu değilse, kasten hastaneleri bombalamak, çocukları zorla askere almak, onları savaşa göndermek, uluslararası toplum tarafından kabul görmüş Yemen hükümetinin tüm üyelerini öldürmeye çalışmanın yanı sıra, sivil havaalanlarını ve petrol rafinerilerini hedef almak gibi eylemlerine ne ad verebiliriz?

Husilerle ezici bir şekilde mücadele edilmemesi halinde onlar Yemen’i kontrol altına alır almaz, İran’ın Suudi Arabistan’ın güney cephesinde Lübnan’daki “Hizbullah” benzeri bir oluşum kurmaya dayalı Yemen projesini tamamlayacağı Başkan Biden’ın gözünden kaçtı mı?

Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden meslektaşımız David Schenker, Barack Obama’nın 2015’teki ölümcül hatasını tekrarlamasına neden olan bir güdü tarafından itiliyormuş gibi görünen Biden’ın yolunu aydınlatan yüksek profilli uyarılar içeren makalesinde bu soruları soruyor.

ABD ve Avrupa’nın Yemen’deki duruma karşı sessiz kalması, tarihsel deneyimlerin büyük felaketlerde Washington’un en iyi dostları olduklarını kanıtlayan müttefiklerden önce, neredeyse gerçeğe ihanet anlamına geliyor. İnanmayanlar Soğuk Savaş döneminde komünistlerin petrol kuyularına doğru ilerlemesinin karşısında duran Körfez diplomasisi defterlerini inceleyebilirler.

Biden yönetiminin fark etmediğini belki de Amerikan kamuoyu fark ediyor. O da Yemen’i İran’a yem etmenin, Amerikan politikaları ve dünya çapındaki Amerikan nüfuzu için ikinci bir gerileme sayılacağıdır. Bilhassa Biden’ın birinci yılının hasadı Afganistan’dan feci ve kaotik bir geri çekilmenin yükü altında ezildiği için. Yemen’in İran’a bırakılması burada milenyumun başında hâkim olan yanılsamalara kapılmış ideolojik bir örgütün yönettiği yeni bir başarısız devletin kapısını aralayacaktır. Bu da Amerikalıları terörle mücadelenin ilk karesine geri götürecektir.

Kendini bir tepenin üstünde dünyanın yollarını aydınlatan şehir olarak gören bir ülkenin başkanı nasıl olur da 30 milyonluk Yemen nüfusunun üçte ikisini tehdit eden ve kıtlığa neden olan bir grupla özdeşleşebilir? Küresel bir stratejik bölgede mezhepçi milis varlığını pekiştirme konusundaki inatçılığını kanıtlamış ve manevralarıyla bunu amaçlayan bir grupla eşleşebilir?

Husilerin ısrarı felaketi, özellikle Bab’ül Mendeb Boğazı’ndan geçen günlük 6 milyon varil petrolün hareketini etkilerse, genel olarak küresel ekonomiyi ve özelde ABD’yi es geçmeyecektir. Bu durum, savaş durumunda İran’ın elindeki bir kart olacağı için olası.

Biden yönetiminden istenen sadece Husileri terör örgütü olarak ilan etmek değil,  silah ambargosunun etkinleştirilmesi, bugün ve gelecekte İran’a kur yapma seviyesindeki manevralar olmadan Yemen meşruiyetinin desteklenmesini amaçlayan kapsamlı bir mücadele için uluslararası bir vizyon şekillendirmektir.

*İmil Emin- Mısırlı yazar