Husiler ve bomba yüklü rol

Husilerin bugün sahip oldukları cephanelik, bu yüzyılın ilk on yılının sonunda sahip olduklarından farklı.

Arap Birliği’nin, BAE ve Suudi Arabistan’a yönelik son Husi saldırılarını kınaması doğaldı. Ülkelerin hava sahasını füze ve İHA’larla alenen ihlalin yaygın bir uygulama haline dönüştürülmesi, bölge ve istikrarı için son derece tehlikeli olan terör eylemlerinin kökleştirilmesi anlamına gelir. Milisler bazı ülkelerdeki çatlaklardan yararlanarak haritaları ihlal etmeyi nasıl başarıyorsa, füzeler ve İHA’lar da milislerin karadakine benzer bir rolü bölgenin hava sahasında oynamaya çalışıyor.

Uluslararası sınırlara saygı, her yerde istikrarın bir koşuludur. Avrupa şiddet ve kan döngüsünden ancak uluslararası sınırlara saygı duyma, herhangi bir anlaşmazlığı mahkemelere götürme ve anlaşmazlıkları çözmek için güç kullanmaktan kaçınma konusunda katı bir karar aldığında çıktı. İstikrarın şartlarından biri de ülkelere meşru kapılarından, otoritelerinin bilgisi dahilinde girmektir. Toplumlarda patlamaya neden olan veya kurulu dengeleri değiştirmek için fırsat arayan kindar grupların damarlarına silah ve para pompalamaktan kaçınmaktır. Hiçbir şey herhangi bir ülkeye etnik, mezhepsel veya ideolojik bahanelerle uluslararası sınırları ihlal etme ve başka bir ülkenin iç denklemine sızma hakkını vermez. Dünyada istikrarın yönetmesi beklenen ilkeler konusunda görünürde herhangi bir anlaşmazlık yok. Sorun, ilkelere saygı gösterilmesini sağlayacak ve onların dışına çıkmaya çalışanları caydıracak kurumların yokluğuyla başlıyor. Bölgesel liderliği bulunan bir devlet veya büyük bir ülke, haksızlıkların, korkuların veya meşru hakların bulunduğunu öne sürerek kasıtlı olarak istikrarsızlaştırıcı rüzgarlar estirdiğinde sorun bir trajediye dönüşüyor. Dünya, uluslararası ve bölgesel kurumların, bir dizi ülkenin uluslararası hukuk ve sözleşmeleri açıkça hiçe sayarak güç uygulamalarına başvurmasına karşı koyamadıklarını açığa çıkaran deneyimlere tanık oluyor. BM, Rusya’nın açgözlülüğünü veya Moskova’nın bahsettiği Ukrayna “provokasyonlarını” kontrol altına almak için yıllar önce harekete geçseydi mevcut Ukrayna krizi bu boyuta ulaşır mıydı? Arap Birliği yıllar önce İran’ın bölgede başını çektiği darbeci program için Husileri istihdam etme girişimi netleştiğinden beri etkin davransaydı Husi saldırıları bu boyutlara ulaşır mıydı?

Son Husi saldırıları bana yüzyılın ilk 10 yılının sonlarında Sana’da rahmetli Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’ten duyduklarımı hatırlattı. Salih, uzun süre iktidarda kalmasının kendisine sorunları alenen ortaya koymakta acele etmeme tecrübesini kazandırdığı başarılı bir oyuncuydu. Bahsettiğim olay Mart 2010’da yaşandı ve Salih orada yapılması planlanan periyodik Arap zirvesine katılmak için Libya’ya gitmeye hazırlanıyordu. Muammer Kaddafi’yi Husileri desteklemekle suçlamasına ve Yemen güvenlik servislerinin, Libya lideri tarafından Husilere destek için gönderilen mali yardımın bir kısmına el koyduğunu vurgulamasına rağmen zirveyi boykot etmemeye karar vermişti.  Kaddafi’nin bu tutumunun, “Suudi Arabistan kompleksine” yakalandığından beri sürdürdüğü intikam eylemlerinin bir parçası olduğundan emindi.

Ali Abdullah Salih, röportaj sırasında bir konuyu gündeme getiriyor ama düşmanlık çemberini genişletmemek için sonuna kadar gitmiyordu. Örneğin, Yemenli yetkililerin “Husi milislerinin taktiklerinin Hizbullah’ınkine yakın olduğunu” fark ettiklerini ve “Husilerin Hizbullah unsurları tarafından, ancak belki de Hizbullah liderliğinin bilgisi olmadan eğitildiklerini” söylemişti. General Kasım Süleymani’nin misyonunun Yemen ile ilgili bölümünde ne yaptığına dair bilgisine rağmen İran ile gerilimi artırmaktan kaçınıyordu.

Söz konusu görüşmede Ali Abdullah Salih’e, Husilerin nereden silah ve eğitim aldığını sormuştum. O da şu cevabı vermişti:

“Önce şunu bilmeliyiz ki Yemen pazarı ister 1970’li yıllarda İmam yanlısı unsurlara karşı isterse 1994 yazındaki savaşlar olsun, önceki çatışmaların kalıntısı silahlarla doluydu. Bazı silah tüccarları bunları depolamışlardı. Ayrılık savaşı sırasında kabileler tarafından ele geçirilen bir silah stoku da vardı. Husilerin ise yerel veya bölgesel unsurlardan, taraflardan ve onlara sempati duyan kişilerin bağışlarından toplanan ve silah satın almalarına yardımcı olan paraları vardı. Aldıkları desteğin kaynağının, Yemen’de hakim olan Zeydi veya Şafii mezhebi yerine yeni bir mezhebin, sözde On iki İmam mezhebinin propagandasını yapan yeni projenin sahiplerinden geldiğini söyleyebiliriz. Husiler bölge ülkelerindeki partilerden ve derneklerden bağışlar topladılar. Bunlarla da silahları satın aldılar. Kendi ajandalarının propagandasını yapmak için Husilere yardım eden bölgesel güçlerin ve silah tüccarlarının deniz yoluyla kaçırdıkları silahlar da var”.

Eski Yemen Cumhurbaşkanı’na Husi sorununun Sünni-Şii çatışmasının bir parçası olup olmadığını sorduğumda ise şu yanıtı almıştım:

“Hayır, bu bir Şii-Sünni çatışması değil. Husilerin misyonunun daha ziyade bölgeyi, Yemen’i veya özellikle Suudi Arabistan’ı meşgul etmek için bölgede yeni bir mezhebin propagandasını yapmak, bu konuda rolü olan küçük veya büyük bölge ülkeler tarafından yönlendirilen mesajları iletmek olduğu söylenebilir.”

Ali Abdullah Salih, konuşmamızın kaydedilmeyen bölümünde Lübnan’ın bu tür meselelere karışarak ne elde edeceği konusunu da sorgulamıştı. Yemen Cumhurbaşkanı’nın elinde, Husilerin Lübnan’ın Bekaa bölgesinde eğitim almak için Suriye’den Lübnan’a giriş yaptıklarına ama bu sırada pasaportlarının damgalanmadığına dair bir rapor vardı. Salih ayrıca Suriye’nin kendi topraklarında bu tür rollere ve uygulamalara izin vermekte ne çıkarı olduğunu da sorgulamıştı.

Husilerin bugün sahip oldukları cephanelik, bu yüzyılın ilk on yılının sonunda sahip olduklarından farklı. Aradan yıllar geçmesine rağmen Ali Abdullah Salih’in sözleri sorunun başlangıcını anlamamıza yardımcı oluyor. Elbette Salih’in kendisinin de maliyetli bir yöntem olan, siyasette abartılı manevra yönteminden çok da nefret etmediğini belirtmeliyiz. Kesin olan şu ki Husilerin cephaneliği yıllar içinde zenginleşti ancak Yemen’in acılarını da katladı. Onu korkunç kayıplara ve doğal çevresiyle çarpışmaya götürdü. Husilerin cephaneliği ve rolü Yemen’in yüklenebileceğinden daha ağır. Yemen’in kalkınmaya, iş fırsatlarına, okullara ve aşılara ihtiyacı var. Başkalarının haritalarını hava milisleriyle hedef almaya ihtiyacı yok. Husilerin rolü oluşturulduğunda bomba yüklüydü ve çok geçmeden Yemen’de patlayarak başkalarının haritalarına ateş ihraç etmeye çalıştı.

*Gassan Şerbil- Şarku’l Avsat Genel Yayın Yönetmeni